Rüya mıydı, hakikat miydi kendi de bilmiyordu!..

A -
A +
Nene, oturduğu beşiğin kenarında uyandığında; yanık ezan sesleri hâlâ devam ediyordu.
 
Daha sonra bir kız sesi duyuyor billur gibi, ince, sanki ılık bir meltem üfleniyor konuşmasından. Titrek, uyuyanları uyandırmaktan çekinir gibi sessiz ve derinden fısıldıyor. Nene soruyor o güzel çocuk cevaplıyor aklınca, hep istediği cevapları veriyor, sonra o sormaya başlıyor, bir o, bir o devam ediyorlar kısık sohbete. Seslerin tamamı içinden geliyor sanki.
Gece olunca kuşlar da uyuyor galiba, hiçbir kuş sesi duyulmuyor, boşuna haber bekliyorlar bir yerlerden.
En son duyduğu ses, minareden geliyor, hoca efendi; “Namaz uykudan hayırlıdır” deyip namaza çağırıyor.
Nene, oturduğu beşiğin kenarında uyandığında; yanık ezan sesleri hâlâ devam ediyordu. Rüya mıydı, hakikat miydi kendi de bilmiyordu. Bildiği yalnız aklında kalanlardı. Buz gibi suyla abdest aldı, huşu içinde namazını kıldı. İhtiyarlar da ayaktaydı. Ne duâlar ne duâlar edildi bir o biliyordu. Sonra güneş doğmadan kalkıyor; iş iş… Bitmez tükenmez koşuşturma… “Yorulmak, pes etmek yok” diyor Nene, kendi kendine kuvvet veriyor.      
                     ***
       A dağlar ulu dağlar,
       Zirvesi duman bağlar.
       Oturmuş yol başına,
       Vatan vatan der ağlar...
Gönlü neşe doluyor insanın sivri, başı dumanlı dağlara tırmanınca. Göklere değecek kadar yükselen kayalıklar... Serin billurdan gözelerin etekleri boyunca alabildiğine uzayıp giden zümrütten yeşillikler, altın sarısından, gök mavisine, yıldız yıldız envaiçeşit çiçekler, lâleler, haşhaşlar, tütiyeler... İnsan; derin derin teneffüs edip soluyunca bu mis gibi havayı; taze çimen ve çiçek kokuları içini ferahlandırıyor, her bakımdan huzurla doluyor...
Sincaplar, gelincikler çam dallarına tırmanıyor, sürüler öbek öbek, tozu dumana katarak kıra, bayıra gidip dönüyor, tavşanlar, tilkiler dolaşıyor her bir yanda… Böyle sevimli bir tabiat içinde doğup büyüyenin sevinmemesi, coşup oynamaması ne mümkündü ama biri vardı; sebebini tam bilemediği bir acıyla yanıp kavruluyordu. “Ata yurdum, baba ocağım, güzel memleketim...” deyip ağlayacağını, öldürülme korkusuyla bu toprakları terk edebileceklerini hiç düşünür müydü?
Güneşin altın sarısı hüzmeleri, kavak ağaçlarının koyu yeşilli yaprakları arasından nazlı nazlı süzülüyor. Kıvrım kıvrım ağaç kökleri; tabiatın bağrına, bir daha sökülüp atılmamak için sıkı sıkıya sarılmış. Dört bir yan, yeşilden halı döşenmiş gibi. Her tarafa tatlı bir serinlik hâkim. Rüyalar âlemindeymiş gibi bir pınar şırıltısı… Yer yer suyun; taşların altından gümüş parlaklığıyla nasıl sızdığı, çıplak ağaç köklerini, kayaları nasıl yıkadığı görünüyor. Nene Kız, böyle tabiat harikası bir memlekette yaşıyor, toprağı, içindekileri, dışındakileri de pek seviyordu. Ah şu konuşulanları duymasaydı! Olup bitenlerin hakiki çehresini bir görebilseydi başka ne isterdi ki? Çeşit çeşit nebatların, envaitürlü bitkilerin esrarlı oluş hikâyesine çok şahit olmuştu bu mübarek topraklarda. Havası, suyu bambaşkaydı buraların. Sanki Cennetten bir köşe gibi geliyordu ona. Bunları düşündükçe başı döndü, kalbinin sıkıştığını, acıyla çarptığını hissetti... DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.