Sanki bir seferberlik ilân edilmiş gibiydi!..

A -
A +
Çeperli’nin yanı başındaki harmanlarda, pek hummalı bir koşuşturma vardı. 
 
Bu sessiz çığlıklarını başkaları duymasın istiyordu. Çünkü anlatılanlar, Allah muhafaza hakikat olur, başlarına gelirse her şey altüst olur, mutlaka ya inme iner ya da çoktan ahirete göçerdi. O böyle bir acıya fazla dayanamazdı!..
Bildik bileli dereler, çaylar ufak şelaleler, çağlayanlar oluşturarak durmadan akıyor, dört taraftan hârikulâde güzel sesler geliyor; kuşlar cıvıldaşıyor, çobanlar kaval üflüyor, yanık hasret türküleri söylüyorlardı. Zümrüt yapraklı selviler, binbir kızın dileğinden fısıldaşıyor. Renk renk garip güz çiçekleri, âşıkların gözüyle bakıyordu etrafa. Meyve yüklü sarı, turuncu dallar; sonsuz maviliklere uzanıyordu lakin Nene bunların hiçbirini görecek hâlde değildi.
                         ***
Çeperli, çayır çimen biçilmez.
Soğuktur suları, bir tas içilmez.
Bana, yurdundan çık diyorlar.
Toprak namustur; vazgeçilmez.
Muhteşem tarihî şehir Erzurum, şirin kaza Hasankale... Bir kır köyü Çeperli’nin kartal yuvası yalçın kayalıklarıyla yarışan tayaları ve onların etrafına bir sanat eseri gibi örülmüş tezek kalakları, sanki tarih öncesi çağlardan kalma antik bir orman gibi yükseliyor. Salkım saçak söğüt ağaçlarının mor tülden gölgeleri, tozlu toprak yollara düşüyor, sonbaharın serin rüzgârıyla yarışan sığırcık sürüleri, o tarladan bu tarlaya, son başak kalıntılarını toplamak için konup konup kalkıyordu...
Çeperli’nin yanı başındaki harmanlarda, pek hummalı bir koşuşturma vardı. Sanki adı konmamış bir seferberlik ilân edilmiş gibi bir hâlet-i ruhiye içindeydi bütün köylüler. Gem sürenler, tahılı samandan ayırmak için tığ vuranlar, çayda tahıl yıkayan, bir köşede hedik kaynatanlar, değirmene, dibeğe çuval yüklü öküz arabalarını götürüp getirenler birbirine karışıyordu. Allah korusun, bir kar başladı mı, hayat bitti demekti! Ne yapılacaksa şimdi yapılmalıydı. Kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar bile yaşlarının, güçlerinin ötesinde bir gayretle, işin bir ucundan tutuyor, soğuklar başlamadan tahıllar ambara, samanlar mereğe, den, bulgur, yağ, peynirler kilere konmaya çalışılıyordu. Bütün bu koşuşturma ve canhıraş çabalar, kapıya gelip dayanan davetsiz misafir, zor mevsim içindi. Her şey kurulu bir saat gibi tıkır tıkır işliyordu. Çünkü kışın şakaya gelir tarafının olmadığını herkes biliyordu. Hazırlıksız yakalanmaya, un, den, bulgur, yağ, peynir, giyim-kuşam, ısınma, barınma kısaca akla gelebilecek “hayatta kalma” malzemelerinin noksanlığına kimsenin cesareti yoktu.
Son günlerde; olur olmaz bir vakitte uykudan uyanıyor, tarifsiz bir sıkıntıyla kalkıyordu Nene Gelin. Sebebini bilmediği bir ruh hâli içindeydi. Evde, tarlada, bağda bahçede çalışırken ya da kocasıyla, aile efradıyla sohbet ederken herhangi bir sıkıntısı yoktu ama yalnız kaldığında veya uykuya daldığında ya huzursuz oluyor ya da kısa bir süre sonra kâbuslar görmüş gibi uyanıyordu yatağından. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.