"Anlatacaklarım şimdilik bu kadar güzel gelinim..."

A -
A +
Nene Gelin, işler yolundaymış gibi hareket etse de bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı.
 
Gelin hanım:
- Maşallah, unutmamışsın da anacığım. Demek ki hafızan pek kuvvetliymiş.
- Öyle derlerdi. Peki sen ne anladın?
- Ben şöyle anladım; tefrit “çok az” ifrat da “çok fazla” denebilir. Tefrit ve ifrat birbirinin aksi, zıddı… Kara ak, yukarı aşağı gibi. İfrat, olması lazım gelenden fazla, tefrit de olması lazım gelenden az demek diye anladım. Tamam mı anacığım? İyi anlamış mıyım?
- Çok iyi anlamışsın güzel kızım. Ne de olsa gençsiniz, sizle biz bir miyiz? Anlatacaklarım şimdilik bu kadar güzel gelinim.  
-Hayatta sahip olduklarına kıymet ver, hürmet göster. Onlar başta dinin, imanın, devletin, memleketin, büyüklerin, aile efradın, komşuların, akrabalarındır. Muhabbet ve hürmet kelimelerinin söylenmesi kolay olsa da, bazen lazım olduğu yerde unutulabiliyor. Bu mühim iki kelimenin din ve dünya saadetine sebep olabileceklerini unutma! Sahip olduklarını; mübârek gün ve gecelerde, işin düştüğünde, cenaze, düğün dernek ve bayramlarda değil her daim hatırla. Muhabbet ve hürmetlerini esirgeme.
- Hepsi de birbirinden mühim muhterem valideciğim, hiç yabana atılacak sözler değil.
- Beğeneceğini, hak vereceğini tahmin ediyordum güzel gelinim. Layık olmasaydın anlatmazdım inan. Her neyse şu Urus meselesini iyice öğrenelim!
- Bu Urus dedikleri ne millettir ki taa Kaf Dağının ardından çıkıp da bizim topraklarımıza gelirlermiş?
- Daha küçüktüm; nenem bu Urus denilenleri; “sarı benizli, gök gözlü, kızıl tüylü, teke gibi kokanlar” diye anlatırdı. Hem de hınzıra benzerlermiş! Önlerine ne çıkarsa yerler, pis, temiz ayırımı yapmaz, kıskanmazlarmış! Sürüler hâlinde gezer, önüne ne çıkarsa talan eder, yakar, yıkar, ezerlermiş.
- Kıyametin alâmetlerinden sayılan o lanetlik taife olmasınlar ana?
- O kadar ilmim yok güzel kızım! Cenâb-ı Allah bilir. Biz aklımıza göre ileri, geri konuşup dinî hususlarda ahkâm kesemeyiz! Aman nereden çıktılar bunlar da? Hele bizim hâlimize bak; oturmuş neleri konuşuyoruz? Allah Allah! Hadi kızım içeri! Nazım’ım uyanmıştır bir karnını doyur güzel gelinim.
- Peki ana...
- !!!
             ***
Nene Gelin, işler yolundaymış gibi hareket etse de bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Kalbi hiç rahat değildi. O eski heyecanı, şevki kaybolmuştu. Ruhen çökmüş, koyu bir karanlıkta hissediyordu kendini. Üzerine müthiş bir ağırlık binmiş, tarifsiz acı çekiyordu içten içe. Tek sevdalısı Mehmet'in yanında sürdüğü yüksek huzuru kaybetme telaşından maada gözüne bir şey görünmez olmuştu. Bu düşünceler onu âdeta deli divane ediyordu. Yemek içmek, gezip tozmak ve hatta çocuğuna, evine bakmak bile aklına gelmiyordu bazen. Ne kadar değiştiğini, sinirlerinin zayıfladığını o da kestiremiyordu. Sık sık komşularına, arkadaşlarına gidiyor, yeni malumatlar ediniyordu. Her konuşulanlar da uykularını kaçırmaya yetip artıyordu.
       İyi güne aldanıp dostlarım var sanırsın,
       Hakiki dostlarını; kötü günde tanırsın!
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.