Hoca Hanımefendi, köyün mânevi annesi sayılırdı...

A -
A +
Bütün talebelerin günü bu iki göz binada geçerdi. Medresede herkes hâlinden memnundu. 
 
 
          HASAN VE HATUN KARDEŞLER
İki kardeş her sabah olduğu gibi bugün de, gün ışımadan abdest aldı, namazlarını kıldı ve annelerinin özene bezene hazırlamış olduğu ballı, kaymaklı nefis kahvaltılarını yaptılar. Abi Hüseyin, dersini hazırlamak üzere odasına yönelirken küçük kardeş Nene, koltuğuna sıkıştırdığı Elifbâsını alıp dışarı çıktı. Arkadaşları da kapının önünde çoktan toplanmıştı.
- Hayırlı sabahlar kızlar.
- Size de bacım, size de...
- Gününüz mübarek ola.
- Mübarek ola Nene.
- Cümleten sabah-ı şerifler hayrola kızlar!
- Sizin de! Sizin de! Bol bereketli sabahlar!
- Huzur ve saadetiniz bol olsun!
- Cümlemizin de…
Hâl, hatır sorulduktan sonra, köy çeşmesinin yanından, misafirhanenin önünden bir serçe sürüsü gibi cıvıldaşarak geçtiler. İlim, irfan yuvası medreselerine bir an evvel varmak için yarışmak pek hoşlarına gidiyordu. Her sokak arasından yeni arkadaşları katılıyor, gittikçe kalabalıklaşıyorlardı. Medrese, biraz daha ileride, yüksek çeperli, oldukça geniş bir bahçenin ortasında, kara taştan yapılmış tek katlı bir binaydı. Etrafında yükselen söğüt ve kavakların birbirine karışmış koyu gölgeleri, bütün binayı kaplıyordu.
Çocuk denecek yaştaki bu talebeler, daha bahçenin kapısından girmeden Hoca Hanım’ın bulunup bulunmadığını, şöyle bir etrafa bakar, anlarlardı.
"Hey! Hoca hanım!"
"Hoca Efendi!"
"Hanım hoca! Hanım müderris!"
"Molla Hanım Efendi!"
Karanlık bir köşeden; "sizi gidi yaramazlar sizi" diyen hocalarının sesini duyan çocuklar, gülüşerek kaçıp dağılırken pek keyiflenirlerdi. Hoca, talebe arasında tarifsiz bir muhabbet vardı. Ilık bir meltem gibi kalplerini okşar, içlerini ısıtırdı bu müşfik ses:
"Buradayım... Şimdi görüşürüz tıfıllar! Demek; hoca hanım efendi ha!" cevabını aldılar mı işin aslı anlaşılırdı.
Hoca Hanımefendi, köyün mânevi annesi sayılırdı. Yer yer ak düşmüş siyah saçlarının üzerinde kar gibi beyaz tülbendi her zaman tertemizdi. Çalışkan disiplinli çok zeki biriydi... Her sabah talebeler gelmeden erkenden medreseye gelir, temizliğini yapar, etrafı kontrol eder, çocukların yaşlarına ve tecrübelerine göre okunacak metinleri seçer, hazırlardı. Bütün talebelerin günü bu iki göz binada geçerdi. Akşama kadar kalır; evlerinden getirdikleri tepsi tepsi börekleri, mis gibi çörekleri, keteleri; yazsa ağaçların gölgeliğinde, kışsa binanın avlusunda yer, ders çalışırlardı. Bu şekilde okumanın ve hele ezberlemenin zorluğunu hissetmezlerdi. Bu duruma ebeveynleri de alışmıştı…
Medresede herkes hâlinden memnundu. Hem derslerde istenilen ilerlemeler olur, hem de herhangi bir sıkıntı yaşanmazdı. Hatta haşarı denilen, ipe-sapa gelmez, okumakta gözü olmayanlar bile hizaya gelirdi. Bu yüzden olsa gerek kimse ses çıkarmaz, gayet tabiiymiş gibi karşılardı...DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.