Ermeni çocuk, alaylı alaylı onlara bakıyordu!..

A -
A +
Canı yanıyordu ancak, Ermenileri sevindirmemek için acısını, ızdırabını belli etmemişti.
   
Nene Gelin “O günler bugünlerin habercisiymiş meğer” diye inledi. Tekrar gidip de gelmeyesice o güne döndü… Acıyla başını kaldırıp bakmıştı. Birkaç hafta önce kafasını yardığı Ermeni, pis pis sırıtmıyor mu? Kalbi, birden duracak gibi oldu, canı, ayaklarından kalbine doğru çekiliyor sanmıştı. Bacakları titrerken, köşe bucak sinmiş birçok Ermeni çocuk da alaylı alaylı onlara bakıyordu. Bu durum karşısında ağlayamamıştı da. İçinden; “Merhametsizler, zalimler, cellat gibi durmuş öyle mal mal bakıyorlar!” diye söylenmiş, burnundan akan kanların yerleri ıslattığını görünce de fena korkmuştu. Kızgın Ermeni ise intikam peşindeydi, rahat durmuyordu, belli ki hâlâ öfkeliydi. Attığı tokat yetmemiş yine o acımasız tavrıyla: "Haydi sen de bana vursana!" demiş, bir tekme daha atmıştı. Canı fena yandığı hâlde yine de o Ermenileri sevindirmemek için acısını, ızdırabını belli etmemişti. "!!!" “O zaman canım arkadaşım dediğim Züleyha ne kadar da korkmuştu” sözleri döküldü dudaklarından. Züleyha, ağlayarak yanına gelmiş, elinden tutup kalkmasına yardım etmişti o an. İki samimi arkadaş, bir an evvel evlerine varmak için koşmaya başlamışlar... Saklandıkları yerlerden birden çıkan, sayısını bilemediği, kalabalık Ermeni çocuğu, yeniden etraflarını sarmıştı. Çember gittikçe daralmış, onlar yaklaştıkça korkuları da had safhaya çıkmıştı. Pis, ağza alınmayacak küfürlerini duymamak için kulaklarını tıkamışlardı. Bağırsalar, kim duyacaktı ki? İşte insan azmanı Ermeni, tam karşısında pis pis hâlâ sırıtıyor. Nene ve Züleyha’nın birer tokatlık canları vardı zaten, çocuk hâlleriyle ne yapabilirlerdi? Elinde değneği, belinde kocaman bir bıçak sarkıyordu üstelik. Hep hocasını, ailesini ve büyüklerini düşündü çocuk Nene. Birdenbire çulluk gibi kabardı kabardı; "Allahü ekber" diyerek o dev adamın karnına öyle bir tekme atmıştı ki adam da, seyredenler de neye uğradığını şaşırmışlardı. Zincirinden boşanmış kızgın bir boğanın çarpması gibi nefes alamıyordu kibirli Ermeni. Nene kaçsa da kaçamıyordu. Etraftan gelen taş yağmurundan kendini koruyamıyordu, münasip yer de bulamayınca, biraz önce düşen Ermeni’nin yanına uzandı, iyice sokuldu. Kafası gözü kanlar içinde kalmıştı. Bitti, gücü, kuvveti kalmadı. Öldü sandılar. Ermeni’yi çekip sürüterek uzaklaştırdılar. Son hınçlarını alırcasına üzerine tükürmüş, tekmeleyerek, öyle bırakıp çekip gitmişlerdi… Epey zaman sonra aklı başına gelebildi ama eve gidecek, yürüyecek hâli yoktu. Her tarafı yara bere içindeydi. Züleyha, hâlâ yanı başındaydı. Onun desteğiyle doğruldu, zar zor ayakta durmaya çalıştı. - Ahh! Nefes alamıyorum! Havasız kaldım! Her yanım ağrıyor! - Çok kötü düştün! Kız, yavaş ol! - Ne, düştüm mü? - Olur böyle şeyler kız, korkma iyi olacaksın! - Ahh! Anam ah! - Bırak ahlanmayı da bana yaslan, dik dur! Hadi, oyalanma! - Ben de istiyorum ancak elim, ayağım tutmuyor! Çok ağrıyor, her tarafım! Anam da merak eder! DEVAMI YARIN      
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.