Belki de biraz sonra, köyde son akşam namazını kılacaklardı!..

A -
A +
    Taşınılabilir ne varsa toplanmış, sökülebilecekler de yerinden sökülmüştü...   Hazân ile geçti, gülşen-i bostan,Eyler dertli bülbül, zâr garip garip.Haraba yüz tutu, bezmi gülistan,Ağla şimdengeru, var garip garip.   Hançeri feleğin, ucu ciğerde,Gittikçe artıyor yara bu serde,Diyarı gurbette, tutuldum derde,Gel tabip yaramı sar garip garip.        Emrah, bizim elin gonca gülleri,Açılmıştır öter dost bülbülleri,Ben sefil sergerden, gurbet elleri,Gezeyim bir zaman yâr garip garip.   Meğer her şey yalanmış... İlk derste hocasından duyduğu “Hayat hayaldir, sanki rüya” ifadesini şimdi daha bir anlıyordu. Yaylaları terk etmek gibi şimdi de gözleri gibi koruyup kolladıkları sıcak yuvalarını, evlerini, barklarını terk ediyorlardı. Akıl, izan işi değildi. Taşınılabilir ne varsa toplanmış, sökülebilecekler de yerinden sökülmüştü. İki at arabasına, iki öküz arabasına alabildiğinden daha fazla yük yüklenmişti bile. İkindi geçmiş, Güneş ufkun üzerinde kızıl nar bir küre gibi asılı duruyordu. İhtiyarlar çeşme başında abdest alıyor, taş mescidin etrafında insanlar yavaş yavaş toplanıyordu. Belki de biraz sonra köydeki son akşam namazını kılacaklardı, kim bilir. Boş gözlerle etrafı seyrederken Züleyha’nın sesiyle irkildi. - Kız Nene! - !!! - Sana diyorum Nene! Bu ne dalgınlık? - Şey! Evet çok dalmışım. - Ne çoğu, sanki mevtasın! Pencereden seni seyrediyordum; saatlerce hiç kıpırdamadan öyle kalakaldın! - Farkında değilim Züleyha! - Eve girmeyecek misin? - Ev mi kaldı? - O da ne demek? Ne olmuş evine? - Bilmemezlikten gelme! Ne olmamış ki! - Ya ne biçim cevap veriyorsun! - Neyimiz kaldı Züleyha? Göç yüklendi, görmüyor musun? - Vay! Siz de mi? - Evet, biz de... Ya siz, siz ne düşünüyorsunuz? - Bizim gidecek yerimiz yokmuş! - Sanki bizim var da! - Ne bileyim, şimdilik buradayız... - Kız, şimdilik de ne? Nasıl yani? Ermenilerden, Urus baskınından korkmuyor musunuz? - Babam “bize bir şey yapmazlar” diyor. - Ya! Öyle mi? - Öyle... - !!! Son ne cevap verdiğini anlamadı bile... O, çoktan eski günlere gitmiş, o günden bugüne köprü kurmaya çalışıyordu… Züleyha ile çok kuzu otlatmış, gezip tozmuşlardı. Ama ne hikmetse Ermeniler hep bunu azarlamış, defalarca da dayak atmışlardı. Sanki bu kız, arkadaşı Züleyha hususi korunuyordu. Bir defasında Bir Ermeni ona “Zulal” diye hitap etmiş, o da kızararak; “Benim adım Züleyha” diye, öfkeyle çıkışmıştı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.