Zavallı Nene, ne deseydi acaba? Sadece boynunu büktü...

A -
A +
Sakin ve münasip bir ses tonuyla konuşuyor, hissiyatını belli etmemeye çalışıyordu...
 
 
Bir defasında da ninesi o aile için “dönme” tabirini kullanmıştı. Bunlar ne manaya geliyordu?
- Niye sustun Nene?
- Yok bir şey! Dalgınlık!
- Meczup gibisin kız! Ne duruşundan, ne de söylemenden bir şey anlıyorum! Sanki o eski Nene gitmiş, ismi Nene olan, tuhaf biri gelmiş karşıma! Kız, ya ne olacak hâliniz? Sokaklarda mı kalacaksınız?"
Zavallı Nene, ne deseydi acaba? Sadece boynunu büktü. Hüzünlü bir eda ile:
- Evimiz de, ocağımız da söndü, her şeyimiz tarumar oldu, dağıldı. Bakalım nerelerde kalacağız? Ah ah! Kader, kısmet bizi nereye sürükleyecek?
- !!!
- Bak, şimdi de sen sustun!
- !!!
Oldukça sakin ve münasip bir ses tonuyla konuşuyor, hissiyatını belli etmemeye çalışıyordu Nene. Her zaman kendine hâkim olmasını bilirdi!... Züleyha’nın; birçok şeyin farkında olduğu her hâlinden belliydi!... Nene Gelin; mütevazı olduğu kadar, mert duruşuyla, muhabbetli görünmesiyle de derin üzüntüsünü saklayabilirdi. Yine öyle yaptı, acıyla güldü...
- Sen keyfine bak Züleyha! Şimdilik bir şey yok!.. Sadece evdekilere sözümü geçiremedim, mecbur ben de onlarla gidiyorum! Hakkını helâl et.
- Etmesine ettim de... Ne bileyim böyle...
- Ben de tam bilmiyorum. Bu gece hareket ediyoruz!.. Size de kolaylıklar dilerim!
- Eh, ne yapacaksın ki kader! Bari iyi giyin! Gece soğuk olur malum! Hem bu yollara güvenilmez!...
Nene, kafasında yüzlerce soruyla sadece el salladı, o esrarlı çocukluk arkadaşına...
                        ***
         HEY GİDİ GÜNLER HEY!
Ne ağa kaldı, ne de bey,
Hey gidi fâni dünya, hey!
“Benim, benim” dediklerim.
Hayal oldu, bütün her şey.
Güneşin ufuktan göz kırptığı serin bir sonbahar akşamı… Sütunsuz lacivert bir kubbe gibi duran bulutsuz gökyüzünde uçuşan sığırcıklar, kargalar, güvercinler Çeperli’nin üstüne üstüne, yağmur olmuş yağıyordu sanki.
Her yan esaretteymiş gibi, kasvetli ve can sıkıcıydı. Bahçe kapıları birbiri ardınca açılıyor, hayvanlarını önden göndermeye çalışan ihtiyarlar, gençlere ne yapmaları lazım geldiğini anlatıyor, uyku mahmurluğu bürünmüş tıfıllar, gözlerini ovuşturuyorlar... Karanlığın hüzünlü sessizliğini bozan bu rastgele koşuşturma, tılsımlı heyecanı artırıyor, ruhlarda tarifsiz bir korku uyandırıyordu.
Isınmak için yer yer yakılmış tezek ocaklarından, ot kümelerinden kıvrılarak göğe yükselen kesif yangın kokulu dumanlar altında kalan evler, ahırlar, bağ ve bahçeler; eşkıya baskınına uğramış da tarumar edilmiş gibi ürkütücü görünüyordu...
Her evde ayrı bir acı, ayrı dert ve yükselen feryatlar; yürekler paralayarak köyün üzerinde dalga dalga yankılanıyordu... 
Urus ile Ermeni bir olmuş gelir,
Ah bu çaresizliğim, bağrımı delir!
Kınamayın komşular, içim çok yanir. 
Kuzular peşim sıra ana deyip melir!
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.