Her tarafa, üşüten bir serinlik hâkimdi...

A -
A +
Erzurum demek; temiz, lezzetli, billurdan gözeler şehri, yayla memleketi demekti...
 
Gam, keder, ümitsizlik dolu sivri, başı dumanlı dağlara doğru tırmanmaya başladı bütün muhacirler. Çok geçmeden çamları göklere kadar yükselen bir orman denizine daldılar. Başka zaman olsaydı; çam kokuları insanın içini ferahlatır, her bakımdan huzurla doldururdu. Şimdi o hazzı alacak kimse yoktu. Yürüyen, konuşan ölü gibiydiler.
Sincaplar çam dallarına tırmanıyor, orada burada kül rengi tilkiler, tavşanlar dolaşıyordu ay ışığında. Böyle sevimli hayvanları görüp de bir iki çocuğun çığlığından başka; heyecanlanan, dönüp bakan bile olmuyordu kafileden.
Dolunayın gümüş hüzmeleri, çam ağaçlarının sık, koyu yeşil yaprakları arasından nazlı nazlı süzülüyordu. Rastgele atılmış urgan misali kıvrım kıvrım uzayıp giden ağaç kökleri, ıslaklıktan dolayı belli belirsiz parıldıyordu. Güz olmasına rağmen hâlâ gözelerin etrafı ve akarları yemyeşildi. Neftî yosun kaplı kaba, kınalı taşlar, kadifeden şekilsiz minderler gibi görünüyordu. Her tarafa, üşüten bir serinlik hâkimdi. Korkunç rüyalar âlemindeymiş gibiydiler. Bir pınar şırıltısı… Yer yer bulgur gibi kaynayan gözenin; taşların altından gümüş parlaklığıyla nasıl sızdığı ince, kalın ağaç köklerini, kayaları nasıl yıkadığı rahat görünüyordu. İnsan tabiatta olup bitenlere şöyle bir eğilip kulak verse, nebatların esrarlı oluş hikâyesini, dağlardaki heybetin sessiz sesini işitir, maneviyatı kuvvetlenir, belki çok daha farklı olurdu...
Erzurum demek temiz, lezzetli, billurdan gözeler şehri, yayla memleketi demekti bir bakıma. Buz gibi serin sular; bazı yerlerde taşların arasından, ağaç köklerinin dibinden kuvvetle fışkırıyor, akarken ufak ufak şelâlecikler oluşturuyordu. İnsanın keyfi yerinde olsaydı oralarda oturmak ne hoş olurdu kim bilir. Her taraftan hârikulâde esrarlı sesler geliyor; kurtlar, değişik kokular almış olmalılar ki uzun uzadıya uluyorlar. Ağaçlar; binbir âşığın dileğinden fısıldaşıyor, mevsimin son çiçekleri, çiğdemler, kar çiçekleri; alışık olmadıkları bu tuhaf kalabalığa yıldız yıldız bakıyor, duâ eder gibi yapraklarını göğe doğru uzatıyorlar...
Çeperli’den çıktıkları akşam alaca karanlığından beri, durmadan yol aldılar. Ancak anlatılması tarifsiz ve tuhaf bir his hâkimdi göçerlerde. Çamların, kayalıkların arasında insan, uzun bir dağ yolculuğu yaptıktan sonra, kendini birdenbire bulutlar içinde buluverir ya burada da öyle oldu. Yükseklerden baktığında; şehirler, köyler, tepeler, ormanlar, uzayıp giden vadiler, ovalar belli belirsiz hepsi ayağınızın altında gibiydi...
Buralarda, hem de güzün; bir gece vaktinde garip şekilde toplanmış köylülere rastlamak nadiren olacak şeydi. Böyle yerlerde kalabalık sizi, beklenen bir dostuymuşsunuz gibi umumiyetle sevinçle, merakla karşılar... Burada durum farklıydı. Herkes kendi derdine düşmüş, meçhul akıbetlerine doğru omuz omuza akıp gidiyorlardı ki bir ses duyuldu! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.