"İçimde bir şeyler mi eridi? Ne değişti ki Nene’m?.."

A -
A +
"Bir evim, sıcak, sımsıcak yorganım olduğu için daha fazla şükrettim Mehmed’im."   Nene Gelin: - Köpeğimiz de tayanın dibine büzüşmüştü. “Soğuğa karşı tok olmalı” demiş, yal vermiştin. Sonra da; “Şu damdan kar kimsenin üstüne düşmez, düşse de incitmez değil mi?” demiştiniz. - Basit, abartısız, bembeyaz bir hasbihal… - En son ne zaman kullandık “hasbihal” kelimesini Mehmed’im? - Bilmem! Şu konuştuklarımız o cinsten değil mi? - Şimdiki dertleşme, hatıralar vesaire! - İçimde bir şeyler mi eridi? Ne değişti ki Nene’m? - Çok şey Mehmed’im, çook! Şu birkaç gün seneler, hatta asır gibi uzun geldi. Bir evim, sıcak, sımsıcak yorganım olduğu için daha fazla şükrettim. Penceremin önüne yensin diye koyduğum bulgurlar, bir kuşun kursağına girdiğinde ne kadar huzurlu olabildiğimi hatırladım. Şimdi sanki hepsi yalan! - Arkadaşlarımın kar topu oyunlarını, kardan adam yapmamızı, sonra heykele benzemesin diye bozmamızı, gevene gidişimizi, hayvanları tımar edişimizi, tayadan ot, merekten saman getirip öküzlere, ineklere ayrı ayrı verişimizi, tandıra kabak gömmeyi, sonra kartol... En mühimi Nene’mle yan yana durmayı, aynı dam altında olmayı... - Yine beraberiz Mehmed’im. Bak ellerini tutuyorum! - Sanki rüyadaymışım gibi geliyor! “Bu yolculuk hiç bitmese” diyeceğim ama dilim varmıyor. - Ben de “âmin” diyecek kuvvet kalmadı Mehmed’im! - !!!                     *** Yaz tükendi girdim hicrân kışına,Zemheride gül düşledim boşuna,Cam döküldü gözlerimin yaşına,Akıp akıp kırılmaktan yoruldum! Nene, şimdilik müsaade isteyerek annelere, yol arkadaşı Nefise Hoca Hanım’a bir ihtiyaçlarının olup olmadığını sormaya gitti. Bir bez sermiş yemek yiyorlardı. Hazırlamış oldukları dolu bir tepsiyi de Nene’ye uzattılar. Kete, çöreklerle kocasının yanına dönerken pencereden, yarı beline kadar uzanıp eli çenesindeki teyzeler gibi yolun, yolcuların hâllerini seyretti. Yokuş yukarı çıkmaya zorlanan arabalar, iniş aşağı kayarak iniyordu. Koca koca adamlar, birbirinin elinden sıkıca tutan sevgililer gibiydi. Her yaştan çocuklar ayrı bir âlemdi, kimi köpekleri peşlerine takmış tavşan kovalamakla, kimi ateşlere odun taşımakla, kimi de ellerine aldıkları kuru bir ekmeği kemirmekle meşgul. Birbirleriyle hemhâl olan aileler, bir köşede ateş yakan köy gençleri, hayvanlar, sürüler... Düşmanın eline kalmasın diye peşlerine sürükledikleri akla gelebilecek her şey... Bu mevsimde ve bu göç şartlarında “Eeehhh ne bu hâl, ne gürültü” diye uzandıkları arabaların altından, bu kez üzüntüye ortak olmak için “vah vah” sesleri geliyordu kulaklarına! Kadın milleti, yine bu durumda iş olabilecek bir şeyler bulmakta hiç de zorlanmıyorlar... Hiçbir zaman yan gelip yatmadıkları gibi gece ve seferde de olsalardı aynıydı. “Dünyada rahat yok vesselam” dedi, yürüdü. İnsanların telâşı, çocukların bağrışmalarının arasında o biricik hayat arkadaşıyla baş başa kalmayı tercih ediyordu. DEVAMI YARIN    
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.