Her şeyin, içinde kalmasına dayanacak takati yoktu...

A -
A +
 
 
Çok dertliydi. Elini kulağına attı. Kendi duyacak bir sesle hissiyatını çığırdı...
 
Nene Gelin:
- Tut ellerimden Mehmed’im; alıp beni yüksek yaylalara çıkar, yüce dağlara da… Palandökenin Ejder Tepesi’ne, Dumlu Baba’ya, Devre’ye, Kargapazar Dağlarına... Nereye istersen oraya götür gönül güneşim. Sensiz iliklerime kadar üşürüm... İşte bak titremeye başladım bile! Fena üşüyorum! Güneşe ulaşılmazlığı bilerek soluğunun sıcaklığına sığınmak istiyorum! Kalbinin sıcaklığına ne çok ihtiyacım varmış meğer... Biliyorum sen de çok dertlisin, çaresizsin, benim yanı başımda ruhun pek uzaklarda bir yerdesin, sana ulaşmaya takatim yok sevdiğim, beyim...
- Ey gönül çiçeğim... Kır çiçeğim... Kar çiçeğim... Ey ay ışığım... Ay tanem, nur tanem, bir tanem... Sultanım... Sen olmadan nasıl bakarım semanın maviliğine, bize göz kırpan yıldızlara? Nasıl bakarım sarı çiçeklere, çağıldayan gözelere, çaylara, derelere, engin ufuklara? Hayat bir tekerse eğer, nasıl yürür karada arabam, faytonum? Rüzgârın olmadan, dolmadan iliklerime sevdanın iksiri; nasıl ayakta ve hayatta kalabilirim dimdik ve umutla?
- Biz birbirimiz için yaratılmışız lakin...
- Lakini yok kara sevdalım! Tek şey için en sevdiğimden ayrılabilirim! O da namusumuza bir halel gelmemesi, dinimize, imânımıza bir zeval gelmemesi için vatan müdafaası, düşmanın topraklarımızdan sökülüp atılması içindir!
- O iş başka! Akan sular durur Mehmet’im! Ben de tek bu mevzuunda sınırsız müsaadem olur! Bağrıma taş basar, sabrederim! Merak etme! Benden yana gözün arkada olmasın! Nazım’ım var ya! Onun kokusu bana yeter!
- Hadi getir bir daha okşayayım kehribar saçlarını. Hem acıkmıştır da... Emzir, göreyim balımı bir daha! Doya doya koklayalım Cennet kokularını...
- Peki bey!
- !!!
Mehmet bey iki sevdiğinden birini tercih etmişti çoktan. Vatan olursa Nene Gelin’e kavuşma ihtimali çok yüksekti. Kaldıkları yerden yeniden hayata devam eder, ocaklarını tüttürebilirdi! Lakin işgal hakikat olursa, Allahü teâlâ muhafaza buyursun, mutlaka öldürüleceğini, çoluk çocuğunun perişan olacağını çok iyi biliyordu, adı gibi emindi.
Çok dertliydi. Elini kulağına attı. Kendi duyacak bir sesle hissiyatını çığırdı. Dağları, taşları şahit tuttu. Her şeyin içinde kalmasına dayanacak takati yoktu...
 
Nene’m yanıp kavrulsan, suyun olurum.
Göl olup durulsan, akan çayın olurum.
Bin parçaya bölseler payın olurum.
Zalimi affedersem eğer, hain olurum!
 
Ok olsan şüphesiz kavi yayın olurum.
Üzerimden geçeceğin yolun olurum.
Kimsesiz, yalnız kalsan, dünyan olurum.
Tarlada sap olsan, sana harman olurum.
 
Ekmek, peynir, soğana, sofran olurum.
Karda, kışta üşümeyesin diye urban olurum.
Hep yanımda olsan pek yaman olurum…
Aşkın olur, sevdan olur, kulun olurum!
 
Nene Hatun’umun yoluna kurban olurum.
Vatansız kalsam mutlaka ziyan olurum!
Talan olur, cünûn olur, yalan olurum!
İşte o zaman hepten duman olurum!
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.