"Biliyor musun ana, bizim ev dışardakilere göre saray..."

A -
A +
Asker Hasan çok hislenmişti. Yaralarına yara, dertlerine dert eklenmişti, çaresizdi.
 
Yüklüğe, halı yastıklara, kaba bir çuvala veya katlanmış bir mindere sırtını dayamış, bir minderi veya bir çulu altına almış yorgun insanlar, başını sokabildiği o derme çatma yuvasında meçhul akıbetini bekliyor. Külüstür tahta kapı önlerinde yarısı içeride yarısı dışarıda, çamurlu, kimi ters dönmüş ökçesine basılmış ayakkabılar, çarıklar, günlerdir banyo yüzü görmemiş kir içindeki çocuklar…
“Düşünmek istemiyorum! Görmeseydim! Ölsem daha iyi!” diyebildi belli belirsiz.
Asker Hasan çok hislenmişti. Yaralarına yara, dertlerine dert eklenmişti, çaresizdi. Pencereyi kapattı odasına geri döndü.
Yerde uç uca serili keçe, iki parça çul, anacığının genç kızken bilmem kaç ayda dokuduğu cicim... Ortada ağır ağır yanan bir teneke soba… Üstünde bir tarafı ezik, büyükçe isli bir güğüm... Hemen yanında bir leğen, bitişiğinde buharı tüten sıcak su dolu ibrik... Belli ki kendi için hazırda bekletiliyordu.
Gülen gözlerle, şefkatle bakan anacığına…
- Biliyor musun ana, bizim ev dışardakilere göre saray...
- He ya Hasan’ım! Çok şükretmemiz lazım.
- Ah! Anam ah!
- Yavrum öyle içlenme...
- Dert bir değil ki ana...
- Yalnız ben olsaydım neyse!
- Sen bizleri düşünme! Bak elhamdülillah ocağımız tütüyor, aç değil, açıkta değiliz ya! Binlerce kere şükür!
- Mehmet enişte de gitmiş askere.
- Nene yavrum, içten içe yanıyor, bize belli etmese de.
- Onun yangını bizi de tutuşturacak ana!
- Sen iyileşmeye bak! İstersen ılık su hazırladım bir elin yüzün yıka. Nene bacın da ocağa kuymak koymuş, peynir, ekmek bir şeyler atıştıralım. Mehmet meselesini açmasan olur mu?
- He ana! Ne dersen öyle olsun.
Beş on kartol dilimi sobanın üst boşluklarına dizilmiş. Arada bir Zeliha ana, ucu kırık maşayla dilimleri alt üst çeviriyor. Nene’nin kaynanası, sininin üzerine mercimek dökmüş sabırla ayıklıyor, kendi duyacak kadar sessiz bir şeyler mırıldanıyor…
Ocak da tutuşturulmuş. Öğlen yenmek üzere daha yeni konmuş ne olduğu belli olmayan kapağı kapalı bakır bir tencere… Cızırdayan kapağın etrafından hafifçe köpükler çıkmaya başlamış. Yeni ısınıyor belli.
Asker Hasan, bugün kendini iyi hissediyordu. Bütün başından geçenleri anlatmaya kararlıydı da.
Önce ailece kahvaltı yaptılar. Yeğenini ilk defa kucağına aldı.
- Nazım! Nazım efendi bu. Yeğenim okuyacak adam olacak inşallah!
- Muhterem pederi; Seyyid Merâmî hazretlerine teslim edeceğim diyordu hep.
- Yakışır yeğenime de hafız olmak, câminin minaresine çıkıp şehri ayağa kaldıracak şekilde bir Ezân-ı Muhammedî’yi okumasını duymayı pek arzularım. Ya kısmet!
- Dayısı duâ eder, benim oğlum da okur, büyük bir âlim olur.
- İnşallah anacığım. Cenâb-ı Allah sağlıklı, hayırlı uzun ömürler ihsan eylesin.
- Âmin âmin ecmain...
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.