"Hakikat bu ana! Her şeye hazır olmak lazım!.."

A -
A +
"Ermeniler, ne kadar Müslüman nüfusu kırarsalar, o kadar kârda olacaklarını sanıyorlar!"
 
 
                 ERMENİ ZULÜMLERİ
Bugün hava soğuktu, ne kadar bir odanın içinde ve yün yatakta olup örtünse de o, içeri girecek bir delik buluyor, yapacağını yapıyordu. Odunları tutuşmuş ocağa baktı. “Ateş ve soğuk…” dedi, belli belirsiz. İki zıt şey hep yan yanaydı. Birinin olmadığı yerde hayat zorlaşıyor, çekilmez hâle geliyordu.
Ateş, yanmakta olan odunlarla değil, yeni yanmaya başlayan odunlarla harlanıp büyüyordu. Hep yakacak yeni odunlar bulan ateş, yükseliş içindeydi; yalnızca eski yanan odunları olan ateş, inişe geçiyor, bitmeye, sönmeye mahkûm oluyordu. Yanan odunlar tüten odunların dumanını da yakıp bitiriyordu. Yanmayan odun ise sadece tütüyor, duman olup göğe yükseliyor, kayboluyordu gözden.
Ocağa bakan asker Hasan’ın neler de aklına geliyordu böyle? Merak içindeki Nene’ye, anacığına ve bütün komşu ezelere anlatacaklarını zihninde hülasa etmeli, işe nereden başlayacağına karar vermeliydi. “En iyisi tarih sırasına göre olsun” dedi, bütün kuvvetini toplayarak biraz daha doğruldu, anlatacaklarını kafasında düzene koydu. Mümkün olduğu kadar her şey, ne fazla ne de eksik olsun istiyordu. Kapıda görünen kardeşinden bir maşrapa su istedi. Bu arada söz birliği etmişçesine ihtiyar kadınlar odaya doluştu. Herkes oturabileceği bir yer buldu.
Asker Hasan; “hoş geldiniz ezeler” dedikten sonra boğazını temizledi. Oturduğu minderi düzeltti, arkasına yaslandı.
- Ermeniler bildiğimiz Ermeniler değil canım anam, Nene bacım, muhterem ezeler! Çıldırmışlar! Önlerine ne çıkıyorsa ezip geçiyorlar. Bu fersiz gözlerim neler gördü, şu kepçe kulaklarım neler duydu bir ben bilirim. Birçoğunu da anlatmayacağım. Daha doğrusu anlatamayacağım türden şeyler. Sizin daha fazla yüreklerinizin dağlanmasına, vicdanlarınızın paralanmasına dayanacak kuvvetim yok çünkü. Bu dertten kurtulmam ise takdir-i ilahi.
- Ele deme Hasan’ım!
- Hakikat bu ana! Her şeye hazır olmak lazım!
- İhtiyar, kadın, hasta, çoluk çocuklar ne yapabilir ki a asker evladım?
- Zaten mesele de bu. Ermeniler, ne kadar Müslüman nüfusu kırarsalar, o kadar kârda olacaklarını sanıyorlar. Öyle bir laf edilmiş Düvel-i muazzama reisleri tarafından.
- Düvel-i muazzama mı, düveli zalime mi her ne belaysa, boyunları altlarında kala inşallah!
- İnşallah ana… Buradan Sarıkamış, Kars, Nahçıvan, Erivan, Gence’ye oradan Batum’a Karadeniz kıyılarında Hazar’a kadar harp ederek gittik.
- Rabbim kolunuza kuvvet versin! Devletimize, milletimize zeval vermesin!
- Âmin âmin… Devlet olmasa neye yarayacak! İşte biraz zayıfladık bakın evimizden barkımızdan olduk. Bunları da muhafaza edebilsek ne âlâ… İsyancılar tarafından öldürülen Osmanlıların sayısını bilen yok! Kimi bir milyon, kimi iki diyor ama saymak ne mümkün! Dere tepe insan kemikleriyle dolu.
- Vah vah! Ne canlar, ne masumlar yok oldu gittiler! Pek fena oldum!
- İsterseniz anlatmayayım!
- Dayanılacak gibi değil a evladım! Ama hakikati bilmemiz de lazım! Dostunu, düşmanını tanımayan aldanır evladım!
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.