''Çok mühim mevzu abim! İyice de meraklandık!..''

A -
A +
''Kötü devir! Hem de çoook! Onların bu hâllerini, çektikleri meşakkatin bin türlüsünü her gün görüyorduk.''
 
Hasan:
-Onca vahşete rağmen Osmanlı, intikam hissiyle hiçbir zaman hareket etmemiştir. Asıl mühim olan ise; milletimizin akıllara durgunluk veren sabrıdır. Bu da yüce dinimizin bize vermiş olduğu en büyük hediyedir. Bizi biz eden işte bu paha biçilmez kıymetlerdir. Böyle örnekler pek çoktur şanlı tarihimizde. Burada insanlık âleminin tetkik edip araştırması elzem olan, incelemesi gereken şey; “Müslümanlar; nasıl oldu da misliyle karşılık vermeme sabrını gösterebildiler?” sorusuna cevap aramak olmalıdır...
Nene:
- Çok mühim mevzu abim! İyice de meraklandık! Önce çay hazır, isterseniz...
- Bir Erzurumluya bu sorulur mu?
- Hani...
- Rahatsızım ama çay denilince akan sular durur.
- Çaya, yemeğe istekli olmana pek sevindim abi.
- Eskiden olsaydı bir kuzuyu götürürdüm...
- Size boşuna “Hasan Pehlivan” dememişler! Yine o saadetli günler olur abim inşallah.
- İnşallah!..
Nene, aceleyle çayları doldurdu. Herkesin önüne koydu. Hasan abisinin çayını ise biraz uzağa... Dökülüp zarar vermemesini hesaba kattı herhâlde. Kısa bir sessizlikten sonra...
- Çok zalimler bunlar! Hiç yatacak yerleri yok! Aklıma neler gelmiyor ki?
- Gelsin! İyi ki geliyor! Biz de dostumuzu düşmanımızı bilelim yani! Hem vaktin nasıl geçtiğini anlayamadık.
- Gence şehrinde; birkaç sivil giyinmiş askerle birlikte devriye nöbetindeydik. Yer yer duvarları yıkılmış, pek eski, harabe bir mereğin önünden geçerken bir kalabalık gördüm. Arkadaşlarımdan ayrılıp biraz yaklaştım. Çevreden toplanmış köylüler; gözleri bezlerle iyice sarıp sarmalanarak kapatılmış, elleri, ayakları sicimlerle sıkıca bağlanmış, inleyen ve kim oldukları belli olmayan insanları kurtarmaya çalışıyorlardı. Acelesi olmayan, merak edenler gibi ben de aralarına sokuldum. Birbirine bağlı dört beş genç, debelenip duruyor, iplerden kurtaramıyorlardı. Köylüler ellerindeki imkânlarla yardım ediyor, yeterli olamıyorlardı. Bir de Ermenilerin cazgırlık edip bağrışmaları, zavallıların işini zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
- Ne zamana kaldık ya Rabbim?
- Kötü devir! Hem de çoook! Onların bu hâllerini, çektikleri meşakkatin bin türlüsünü her gün görüyorduk. Müslüman garipti anacığım!
- Garipler hem de ne garipler! Hep de öyleyiz maalesef!
- Mutlaka vardır bir hikmeti! Seyyid Ahmed Merâmî hazretleri, rahmetullahi aleyh, sık sık buyururlardı: “Bu dünyada ya garip ya da yolcu gibi ol...”
- Dünyaya sarılanlar da terk etmek mecburiyetinde kaldılar, ehemmiyet vermeyenler de...
- Hesap günü kim haklıymış göreceğiz!
- Mutlaka ak ile kara seçilecek, her şey belli olacak!.
- Ah anacığım ah! Kafkaslarda Müslümanlar, daha bir garipler! Adamcağızlar, yırtıcı canavarlarla, karla, kışla, fırtınalarla, yolu izi olmayan dağlarla, yetmiyor bir de eşkıyalarla boğuşuyorlar. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.