"Kâbus mu görüyorum Allah’ım?"

A -
A +
  "Durma bacım anlat! Yalan olduğunu, şaka yaptığını söyle ne olur!.."   Hasan'ı sakinleştirmek mümkün görünmüyordu: - Ha etlerimi lime lime doğramışlar, ha da bunları duymuşum! Ne fark eder bacım? Bundan daha kötü haber ne olabilirdi ki? Başıma kaynar sular döküldü! Hayallerim yıkıldı! Umutlarım söndü! Sırtımdan bir daha hançerlendim! Kapanmaya yüz tutmuş yaralarım yeniden kanadı! Kaç düşman kurşunu yedim, kaç defa süngülerle delik deşik oldum, yıkılmadım! Ama şimdi en ağır darbeyi aldım. İflah olmam bu dertten! Cephede ölseydim de gelmeseydim bu soytarılıkları duymaz olsaydım! - Canım abi! Lütfen! Üzülme, değmez! İnan değmez! - Bu kara haber oldu benim için! Çok badireler atlatmıştım lakin bu kadar ağır geleni, beni üzeni hiç yaşamamıştım! - Lütfen bir nefes al! - Kâbus mu görüyorum Allah’ım? - Abi kendine gel! Abi! Abi! - Belki de rüya hı! “Rüya” de bacım! Hadi de! - Abii! Abiii! - Söyle hadi! İnandır beni! Durma bacım anlat! Yalan olduğunu, şaka yaptığını söyle ne olur! - Madem öyle kısa ve öz anlatayım abi: Göçleri yükleyip köyden çıktık Erzurum’a hicret ediyorduk. Bir müddet yokuş yukarı tırmandık. Hayvanlar da çoluk çocuk, hele ihtiyarlar da pek yorulmuştu. Bizim eski yaylada mola verdik. Ermenilerin eşkıya çeteleri kurup göç edenlere baskın yaptıklarını herkes duymuştu. Her an, her şey olabilir endişesiyle ben de dip köşeyi kolluyordum. Erkekler, Hafız Osman Bedreddin’in arkasında saf tutmuş yatsı namazını kılıyorlardı. Çocukların bağrışmalarını duyduk ama kimse bir şey göremedi. Namazlarını bozan cemaat de tedbir almaya başladı. “Çocukların oyunu” diyerek namaza yeniden başladılar ama ben hep tetikteydim. Çilli Göl var ya, gözüm hep orada, hem yola yakın, hem de adam boyu kamışlar insanların saklanması için münasipti. Eniştenin bana hediye ettiği kamayı belime soktum, sazlıklara yaklaştım, bir karanlık köşeye gizlendim. Gizlendim ama beni görmüş tanımış ki; “Nene, Nene” diye seslendiğini duydum. Senin o Ermeni pehlivana yaptığın gibi ben de birden fırladım, üzerine çullandım ve yüzünü açtım. Bir de ne göreyim; bizim komşu, can arkadaşım değil mi? Bayılacak gibi oldum. Boynunda altından kocaman bir haç ve erkek elbiseleri giyinmiş elinde mavzer, göğsünden sırtına dolanan fişeklikle tam bir eşkıya reisi. Beni tuzağa düşürecekken kendi düşmüş, suçüstü ve tevile mahal vermeyecek şekilde yakalanmıştı. O gece bütün eşkıyaları derdest edip Erzurum’a gönderdik, karakola teslim ettik… Konuşturulunca da ne oldukları şaibesiz, tereddütsüz ortaya çıkmış oldu. - Ah! Ah!.. Her şeyimi kaybetmişim, nasıl geleyim kendime?Suçlamam, ne ettiysem ben ettim, kendi kendime!DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.