"Çok üşüyorum, hem de çook!”

A -
A +
Eski püskü bir harabede üç çaresiz insan hayatta kalma mücadelesi veriyordu...
 
Bugün yolu parka uğradı. Kimi çocuklar kar topu oynuyor, kimi ise kardan adam yapıyordu.
Uzun uzadıya çocukları seyreden Ali, kafasını kaldırarak kısık ve mahcup bir sesle “Hey! Hey size sesleniyorum! Hey çocuklar!” diyecekti, diyemedi, parkta oynaşan yaşıtlarına... Onların dünyası farklıydı. Kalın elbiselerin içinde, elleri eldivenli, başları, boyunları yün atkılarla iyice örtülü, ayakları botlu, karınları tok çocukların oynamaları haklarıydı. Onun öyle bir lüksü yoktu. Oynamak biraz da rahatlık icap ettiriyordu, geçim derdi, hayatta kalabilme endişesi olmayanların işiydi. Onlar lağım farelerini belki de hiç tanımıyorlardı, karın, soğuğun ne demek olduğunu tam anlamamışlardı. Bu mevsimin süsüydü belki de... Öyle olmasaydı:
“Şu karların oluşturduğu beyaz pamuktan güllere, şu uçsuz bucaksız uzayıp giden ak kadifeden örtülere, pırıl pırıl parıldayan beyazdan dünyaya bakın! Bakın ne kadar harikalar, ne kadar da güzeller!” deyip oynaşırlar mıydı? “Lapa lapa kar” diye muhabbet, hasretlik şiirleri döktürebilirler miydi? Küçük Ali, şimdi bunlara ne deseydi acaba?
“Size gül gibi görünen bu yumuşak ak karlar; benim içimi üşütüyorlar! Hem de çook! Çok üşüyorum çook!” dese, avazı çıktığı kadar da bağırsaydı kaç kişi sesini duyabilir ve inanabilirdi ki?
Ali, kardan bir top yapıp rastgele fırlattı ağaçların dallarına doğru. Birkaç kuş “pır” diyerek uçuverdi... “Masumları yuvalarından mı ettim acaba” deyip üzüldü ama gözleri çocukların üzerindeydi, onlara; “bu kar; sizin bildiğiniz gibi değil demeliyim” diye düşünüyor, fakat diyemiyordu...
            ***
Kırılmadık taş olmaz, ava gelmez kuş olmaz,
Metanetle karşıla, başa gelmez iş olmaz.
Pek zor şartlarda ve eski püskü bir harabede üç çaresiz insan hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Soğuk kış geceleri, uzadıkça uzuyor, bitmek nedir bilmiyordu onlar için. Yiyeceklerini komşular karşılıyordu, biraz da yakacakları bir şeyler olsaydı... Soğuktan morarmış parmaklarını anacığına göstermiyor, tir tir titrediğini belli etmemeye çalışıyordu. Dert yükü anacığını bir de kendisiyle meşgul etmek istemiyordu. Yeteri kadar sıkıntısı vardı zaten.
            ***
Bitmez bende keder elem,
Ecel ere bir gün ölem,
Yer altında varsa bilem,
Benim gibi garip olan.

Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar,
Soğuk sularla yuyalar,
Benim gibi garip olan.

Yunus dolaşma avâre,
Bulunmaz derdine çâre,
Kavuşacak nasıl yâre,
Benim gibi garip olan.
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.