Ne kapılarını açan birileri, ne de gidebilecekleri bir yerleri vardı!..

A -
A +
"Senin yaşındakiler mektebe hazırlanıyor bu saatte Ali’m! Beceremedim ben…"   Yine korkuyla uyanmıştı gecenin bu köründe. Anacığının yanına gitmek ve küçük kız kardeşinin hâl hatırını sormak, her şeyden mühimi ise onların dost, samimi, sımsıcak seslerini duymak, biraz sohbet etmek, konuşmak ihtiyacını duydu, ama bu vakitte meşgul etmeye ve uyandırmaya kıyamadı. Hep aynı şey oluyordu ne zamandan beri. “Artık sonra konuşurum” diye düşündü, kendi iç âlemindeki hayallerine daldı.       Aklı, kalbi, ruhu öyle doluydu ki küçük Ali’nin. Evde dahi yeri yoktu. Hiçbir yere sığamıyordu işte, eve, odaya, sokaklara, mahalleye, koca şehre… Herkese yer vardı da ona yoktu bu yalan dünyada. Öyle anladı ki bu gidişte hiçbir yere de sığamayacaktı. Soluduğu nefesi dışarı çıkarken, soba bacası gibi duman üfürdüğü soğuk odanın ortasında öylesine duruyordu. Niçinini kendi de tam bilmiyordu. Vakit mi geçiriyor, yoksa birini mi bekliyordu? Onun kimi olabilirdi ki; fareleri saymasalardı, işte üç kişi; ana, oğul ve soğuktan hasta minnacık bir kız çocuk! Ne var, ne yok hepsi bu kadardılar. Ne kapılarını açan birileri, ne de gidebilecekleri bir yerleri vardı. Nasıl durabiliyorlardı hâlen daha? Bu işe kendi de şaşıyordu. Hakikat şuydu; ayaktaydı ve en fenası; nereye gideceğini bilse de neticesini kestiremiyordu. Boş günü var mıydı Ali’nin? Evet, şu zifirî karanlık gecede, yani sabah ezanlarına kadar öncesi boştu. Güya boş sayılırdı ama aslında o yapabileceklerini, yapamayacaklarını düşünüyordu bu boş dediği vakitlerde de… Hayaller kurmak, aksayan işlerini sonlandırmak için en ideal zamandı karanlık geceler. Erken kalkmış, mesaiye çoktan başlamıştı. Hatta epeyce de gece sayılırdı lakin bir çift ayakkabı daha boyamak için dışarıya adım atamamıştı hâlâ. Yine derinlere dalmıştı hayallerinin en derinlerine. Karanlığın soğuk sessizliğini “gacır gucur” diye açılan bir kapı gıcırtısı bozdu. Gayriihtiyari hemen o tarafa döndü, kapının açılmasına yardım etti, iyice geri çekti. O da ne? Hasta küçük kardeşi, sırıtarak dikilmiyor mu tam önünde? Onu öyle mahcup, boynu bükük görür görmez içi gitti, gözleri doldu, fenalaştı, düşecek gibi oldu; “kuvvetli olmalıyım, evin tek erkeği benim” dedi, ciddileşti, dik durdu. Bu yavrucağın böyle soğukta ayakta durmaması lazımdı. Zoraki tebessüm ederek; “doğru yatağına, hadi çabuk ol, üşürsün, biliyorsun işe gideceğim” diyerek geri çevirdi. Çevirdi ama karışık kafası hepten karmakarışık olmuştu küçük Ali’nin. Daldığı hayallerinden yeni yeni uyanıyordu ki anacığı da çıkageldi.  - Ali’m, bakıyorum hazırsın, böyle nereye? - Anneciğim hani akşam konuşmuştuk ya… hem o saati götüreceğim, hem de malum işime geç kalmayayım! - Senin yaşındakiler mektebe hazırlanıyor bu saatte Ali’m! Beceremedim ben… - Aman yine kendini suçlama anne! Herkes elinden geleni yaptı! Bak, buna da şükür elimiz ayağımız tutuyor. Hele bunu da sattığımda odun da alırız, belki kömür de. Şu soğuklar hafiflesin, sırtımız daha yere gelmez!  - Ali’m! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.