Şekerli’ye doğru yol alırken aklına neler gelmiyordu ki?

A -
A +
Lütfü Hoca, insanların kalpten ağladıklarını görünce fazla dayanamadı, doru ata atladığı gibi ver elini Aha…
 
Lütfü Hoca, çok iyi ettiğine inanıyordu Mahmut Efendinin tavsiyelerine uymakla. “Ne de olsa insanız ve nefsimiz bir yerde kendine pay çıkarıyor. Onun şerrinden kurtulmak kolay olmuyor…” diye düşünüyordu..
Eve geldiğinde her şey toplanmıştı. “Lütfü Hoca köyümüzden ayrılıyormuş!” haberini duymayan kalmamış, üzülmeyen yok gibiydi. Konu komşu kadınlar doluşmuş mevta evi gibi herkes salya sümük ağlıyordu. Hafızları neyi, nasıl yapacaklarını biliyorlardı.
Lütfü Hoca, insanların kalpten ağladıklarını görünce fazla dayanamadı, doru ata atladığı gibi ver elini Aha…
Karaağaç Gölü’nün tepeye geldiğinde geri döndü. Fena hislenmişti. Dolu dolu beş senesini verdiği köye hüzünle baktı. Bu kadar sene boyunca bir kem söz işitmemiş, bir ters bakış görmemişti. Çok dostları olmuştu. Evine girip çıkmadığı, yemeğini yemediği, çayını içmediği bir aile kalmamıştı. Onlara çok şey borçluydu. “ELVEDA VERİNTAP, ELVEDA GÜZEL İNSANLAR!” dedi, gözlerinden süzülen yaşlara mâni olamadı. “Allahü teâlâya emanet olun…” dedi, tekrar Şekerli’ye doğru döndü. Kalbinin üzerine ağır bir kaya çökmüş gibi acı çekiyordu. Önünde ıssız arazi parçası, sayısız ve hareketsiz toprak dalgalarıyla donmuş neftî bir denizi hatırlatıyordu. Tâ ufuklara kadar uzanan geniş saha içinde ne tek ağaç, ne bir ufak çalılık ve ne bir su pırıltısı, ne bir hayvan, ne de insan eliyle yapılmış bir şey görünüyordu.
Gündüz böyleydi de geceler nasıldı? Belki daha beter ıssızdı. Herhâlde geceler, bu çıplak toprakları daha ziyade garipleştirir, gökyüzünün altın mozaikli, muhteşem lacivert kubbesi altında ezer, eritir, yok ederdi.
Şekerli’ye doğru yol alırken aklına neler gelmiyordu ki? Kaç bahar sabahı boş, inin cinin top oynadığı bu yerleri arşınlamıştı Lütfü Hoca? Kamışlıgöl’e geldiğinde Verintap’a ilk gittikleri günkü heyecanını aynen, yeniden yaşadı. “Nereden nereye?” dedi, hikmetini düşündü. O zaman sevinç karışımı endişe vardı, şimdiyse üzüntü… Çok kederliydi. Hiç bilebilir miydi, bu yollardan gözyaşlarını gizleyerek geri döneceğini? Doru atın eyerine gemi bağlayıp cebinden Kur’ân-ı kerîmini çıkardı, kaldığı yerden hatmini okudu bir miktar… “Her derde deva…ferahladım elhamdülillah…” dedi.
Narman çukurunun en büyük köyü olarak bilinen Şekerli’ye girerken, sol taraftaki kabristana selâm verdi, “Fâtiha okumak” için durdu. Mezarlığın kenarında ihata duvarına yaslanmış, hararetlice bir şeyler konuşanları gördü, yanlarına yaklaştı yeniden selâm verdi. Onu buralarda tanımayan yoktu, gençlerden biri:
- Hocam bizim köyden falanca vefat etti.
- İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Cenâb-ı Mevlâm rahmet eylesin.
- Hocam, vaktiniz varsa bir şey soracağım!
- Lütfen çocuklar sorun! Hocaların vazifesi, suallere bilirlerse cevap vermek, bilmezlerse “Kitaba bir bakayım...” demek. Başka ne işe yarayacak? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.