Kitap, gül ve çocuk -1-

A -
A +

Dün, erken saatlerde ismini merhum Ahmet Kabaklı Hoca'nın koyduğu Yârân-ı Harput'un İstanbul Büyükşehir Belediyesi Arnavutköy Tesisleri'nde verdiği kahvaltıdaydık. Yârân-ı Harput'a Harput Dostları diyebiliriz. Bir hayli Harput'lu, inadına güzel bir İstanbul sabahında bir ay sonra bir kere daha buluşmanın neş'esi içindeydiler. Herkes, mes'ut bir halde kahvaltısını yaparken; bunun bir 'sılayı rahîm' olduğunu ve dış zevkin o ilâhî buyruğu ifadan dolayı iç huzurundan doğduğunu düşünüyorduk İstanbul, sanki kendi başına bir ülke olmuş ve orada dış memleketlerde olduğu gibi lobiler oluşmuş. Böylece akrabalıklar, dostluklar, sevgiler bir kere daha pekişiyor. Yârân-ı Harput benzeri toplantılara gelenler daha bir zinde çıkıyorlar. Her şey madde değil, insan maddenin esaretinden sıyrılabildiği kadar kendine kavuşuyor. Öğlen olmadan ayrılmak zorundaydık. Dönüş yolumuzu Boğaz'dan Beşiktaş istikametine değil de Arnavutköy'ün ahşap binalarını seyr için yokuş yukarı vurup Etiler tabelasını takiben Ortaköy sırtlarından aşağı inerek Beşiktaş'la buluşma şeklinde düşündük. Portakal yokuşunda seyrederken bir çiçekçi gördük. Ona çiçekçiden çok "fidancı demek daha isabetli olur. Sırf gezmek için önünde park edip içeri girdik. Torbalarda güller vardı. Kokmuyorlardı. Her tarafta hormonlu güller. Onun için sadece renkleri var. Aşılı güller sorduk. Sipariş üzerine getiriyorlarmış. Satılmış bir tane vardı. Kokladık, işte gül bu... Aynı koku, bir de 'baston gülü'nden alınıyordu. Mest eden bir rayiha. Sonra 'pompon gülleri'. Gece karanlığındaki çakmak gözlü kediler gibi başlarını dikmiş yukarıya bakmaktaydılar. Biz böylece Dünya Kitap günü münasebetiyle Doğan Hızlan'ın başlattığı Bir Gül ve Bir Kitap kampanyasının ilk kademesine dair vazifemizi ifa etmiştik. Bir çiçekçide bütün gülleri gözlerimizle okşamış, gülce kokanlarla hayatın güzelliğini solumuştuk. O ara aklımıza batı kentleri geldi. Onların her biri sanki orman içindedir. Alabildiğine yeşillik ve ötüşen kuşlar. Buna rağmen balkonlarında sardunya ateşleri sönmez. İstanbul'da ise bu yoktur. Şehirli İstanbul'lu çiçeğe küs gibidir. Onu saksılarda yeşerten gecekonduludur. Gece kondu mahallerinde. Pencerelerde yağ-yoğurt kutularında güller, karanfiller gülümser. Avlulardaysa yeşil kavaklar yükselir, hakim tepelerde de minareler. Varoşlu gönlünün üç güzelliğini böylece dışa vurur. Çiçek, kavak ve minare. "23 Nisan Dünya Kitap Günü." Bugün, Samanyolu galaksisinin 'dünya' adlı mahallesinde -ki siz ona 'gezegen' de diyebilirsiniz- erkek sevdiği kadına gül, kadın sevdiği erkeğe kitap hediye edermiş. Eyyamı gül faslını naklettik. Çiçekçiyi arkada bırakıp denize hayran yokuşu inerken Enver Paşa Köşkü'nün önünden geçiyorduk. Hayalperest milliyetçinin köşkünde bugün kimlerin oturduğunu düşündük.. "Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?". Portakal Yokuşu, Ortaköy, Beşiktaşlı Yahya Efendi'nin huzuru mânevisi ve kalem minareli camiler zarafetinde alınan yol.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.