Utanç duvarı...

A -
A +

13 Ağustos 1961 sabahı uyanan Almanlar, yapılmakta olan bir duvarla Berlin'in ikiye ayrılmakta olduğunu gördüler. Bu duvar, sonraki yıllarda hür dünya ile komünist dünyayı birbirinden ayıran sembol haline geldi. Fırsatını bulan 'Demokratik Almanyalı'lar duvarı aşarak batıya, yani hürriyete, yani insanca yaşamaya kaçtılar. Bazılarıysa kaçışı başaramadı. Projektörlere yakalandılar. Şapkalarında, yakalarında orak-çekiç bulunan kızıl rütbeli askerler, onları insafsız makinalı tüfek tarrakaları ile taradılar. Hürriyet özlemcileri, duvarın dibine öylece yığılıp kaldılar. Bir yanda sızan kan vardı. Diğer yanda kavrulup kül olan ümidler. Onların sayısı iki yüzmüş. Daha fazla olması lazım. Bugün belki de bir devlet politikası olarak miktar az gösteriliyor. Berlin duvarının başka bir ismi daha vardı 'Utanç Duvarı'. Komünizm, insanı insandan saklama utancını işliyordu. O yüzdendir ki bu sembol duvarın yıkılması, aynı zamanda komünizmin ve dolayısıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinin de çöküş seneyi devriyesi kabul edildi. Şimdi Almanlar, doğulusu-batılısı ile o 200 kayba ağlıyorlar. Onlar, Utanç Duvarı dibinde can verenlere göz yaşı dökerken komünizmin değil, Sovyetlerin çöktüğü iddiasındaki iki ülkeden birinin başındaki diktatör Fidel Kastro 75. yaş gününü kutlamakta. Oysa, o 200 kişinin hayatından olmasında Kastro'nun da mânevî mes'uliyeti var. Çökenin, yıkılanın komünizm değil, onun kötü bir tatbik şekli olan Rus modelinin olduğu iddiasındaki diğer ülkeyse Çin. Çin, her ne kadar iktisadi sistemde serbest piyasaya geçse de rejimde yine Mao takipçisi. O yüzden fikir adamları, gazeteciler hapisteler. Türkiye'ye gelince... Biz de bir yıl dönümündeyiz. 17 Ağustos denen bir felaketi unutmamız mümkün mü? Üstelik kaybımız da en az 50 bin. Öyle iki-üç yüz değil. Zelzelede şehid olanlar öbür âleme göçtüler. Depremzedelerse hâlâ mağdur. Hâlâ yazın kavurucu sıcağını, kışın titreten soğuğunu sac barakalarda geçiriyorlar. Onların sırtından kazanılan ihale zenginliklerinden söz ediliyor. Suiistimaller dile getiriliyor. Böylesi vicdansızlıklar yapılır mı? Eğer yüreklerde utanç duvarları yükseliyorsa olur. Onun için depremzedeler Ankaralarda hak arıyorlar. Bir ayıp soruluyorsa bundan âlâsı olmaz. Ne para, ne diploma, ne makam!... İnsan olmak önemli. Yoksa duvarlar yükselir. Bir de "Çin" dedik. Çin'le bizim ne münasebetimiz olabilir? Olmaması lazım. Ama var. Dünyada en fazla gazeteci ve fikir adamının hapishanede olduğu birinci ülke Çin ikincisi Türkiye. Duvarla insan arasında ne de kopmaz bağlar varmış...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.