Af değil... Seçim yatırımı...

A -
A +

Kamuoyu, birdenbire karşısına çıkan af münakaşasını şaşkınlıkla takip ediyor. İsmine "Rahşan Ecevit affı" denen o yersiz salıvermenin yaraları daha tamir edilmemiş ve o affa bir mazeret ve sahip bulunmamışken bir başka şartla salıvermeyle yüz yüze geldik. Birincide affı hak etmeyenler, toplumu affetmediler. Kısa sürede olmadık cinayetler işleyerek affa sebep olanları utandırdılar. O yüzden o af, sahipleri tarafından bile sahiplenilmedi. Sanki kendiliğinden öyle bir kanun çıkmıştı. Rahşan Ecevit'in cezaevindeki bir çocukla anasını görüp duygulanması karşısında kocası da çok duygulanınca Türkiye, işte öylesi berbat bir af vak'asıyla sarsılmıştı. Sosyal huzur, o af yüzünden darbe yedi, insanlarda adalete karşı itimat bir kere daha yara aldı. Onun için bu defa başbakan, kendilerini tez zamanda temize çıkarmak için son affın eşinin içine sinmediğini açıkladı... Dam üstünde saksağan... Eğer bir suçluluk psikolojisi yoksa bu açıklama zarureti neden? Kendi içine sinmediğini de cumhurbaşkanına itiraf etmiş. Ne içmiş doğrusu... O sinmiyor, bu sinmiyor, şu sinmiyor. Hiçbir menfilik de durmuyor.. Bir suçun üç tarafı vardır. Mahkum, mazlum ve devlet. Mahkum, suçun cinsine göre ceza alan insandır. Mazlum, o suçtan ziyan gören kişi veya mirasçılar. Devletse umumi efkâr adına adaleti temin etmekle mükellef erk. Cezanın adil olması gerekir. Cezanın adil olması, mahkemelerin tarafsızlığından tutunuz, tesir altında kalınmamasına kadar bir çok faktöre bağlıdır. Mahkum tarafa da mazlum tarafa da en büyük iyilik layık olan cezanın verilmesidir. Buna 'adaletin tecellisi' veya 'adaletin yerini bulması' denir. Adaletin tecelli etmesine hükmün açıklanması yetmez. Aynı zamanda infazın da eksiksiz fazlasız uygulanması lazım gelir. Mahkum, fazla ceza almamakla adaletin nimetine kavuşur. Mazlum da karşısındakinin hak ettiği cezayı yemesiyle mânen ve maddeden tatmin olur, şahsen intikam gibi yollara müracaatına lüzum kalmaz. Bütün bunların tamamı hukuktan geçer. Hukuk da hürriyetten. Bir memlekette ne kadar konuşma ve yazma hürriyeti varsa o kadar da sağlıklı yargılama vardır. Manzaraya bakınız... Devleti temsil eden kişiler, birbirlerini suçlarken cezaevlerinin kapısı açılmış mahkumlar, dışarı koşmaktalar. Af, infaza müdahaledir, adaletin tecelli etmesini engellemektir. Layık olmayana af, cemiyeti cezalandırmaktır. Bu ceza veriliyor . Bu defa da af karakol önüne bırakıldı. Bari mertçe sahip çıkın. O da yapılmıyor. Yarın yine bir sürü yeni adli olaylarla karşılaşacağız... Sebep oy uğruna... Seçilme şansı kalmamış, sun'i destekle ayakta durmaya çalışanlar, 5 yılı dolduramayacaklarını anladılar mahkum ailelerinin oylarını almak için bu yola gittiler. Güya davalarına sahip çıktıklarını isbat etmekteler. Böylesi abes seçim yatırımlarına gitseler bile... Geçmiş ola... Millet, herkesi tanıdı. Herkese notu verildi. Onlar affetseler de affedilmeyecekler. Onun için meydanlara inemiyorlar... Onun için erken seçimi öcü gibi görüyorlar. Kısa aralıklarla çıkartılan bu aflar içeriyi de dışarıyı da rahatsız etti. Bari bir genel af ilân edilsin. Yamalı bohça adalet olmaz. Zaten 1789 Fransız İhtilalinden beri adettir. Her darbeden sonra hapishanelerin kapıları açılır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.