TARTIŞMANIN SEBEBİ ÖZENSİZ DİL

A -
A +
İç ve dış gündem bu kadar yoğunken birdenbire hiç de beklenmedik mes’ele gelip tartışma mevzuu oldu. 696 Sayılı KHK/Kanun Hükmünde Kararname’den söz ediyoruz. Bu Hükûmet kararnamesinin 121. Maddesi, muhalif partileri, muhalif basını ve muhalif çevreleri çok rahatsız etti. Paramiliter kuvvet kurulmasından söz edildi, vatandaşların birbirinin kafasına sıkabilme mübalağasına düşüldü. Ana muhalefet partisi, yetkili kurullarını olağanüstü topladı. Ayrıca AYM/Anayasa Mahkemesi’ne gideceklerini beyan etti. O meşhur cümle malumdur: -Sen ne dersen de, anlattığın karşındakinin anladığı kadardır. Bu sözün daha güzelini Yunus Emre terennüm etmiştir:   Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz   İdarecilerle toplum önündekilerin sermayesi fikir, aleti sözdür. Atasözü ne der? -Kem alatla kemâlât olmaz. Yersiz söz, hatta bazen sahibini mahcup etme sınırında kalmaz, cemiyeti birbirine düşürür. Bu birbirine düşme hâline “fitne” yani bozgunculuk denir. Aziz Peygamberimiz aleyhisselam “fitne katilden beterdir” fitne çıkarmak, insanları birbirine düşürmek, adam öldürmekten bile beterdir, buyurmaktalar. Ekrandaki bir yersiz cümleden dolayı meslek hayatı biten sunucular unutulmamış olsa gerek. Söz, önemli; fakat sözün kanun veya kanun hükmünde yani kanunun yerine ikame olan şekli çok daha önemlidir. Kanun dili, her memleket için o memleketin en süzülmüş ifade şeklidir. Her kelimenin dikkatle seçilmesi kanunun ruh ve lafzının, okuyan tarafından tereddütsüzce anlaşılması icap eder. Kanunun, bir kelimeleri bir de gayesi vardır. Bunların anlaşılması zamana, mekâna ve kişiye göre değişmez. Herkesin kendine göre anlayıp mânâ verdiği kanun olamaz. Kanun, san’at eseri değildir. Hırçınlaşmaya yol açan madde şöyle: -Resmî bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmî bir görev yerine getirip-getirmediklerine bakılmaksızın 15.7.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluk doğmaz. Bu maddenin tanzim sebebi, ruhu, gayesi bellidir: Tatlı canını hiçe sayarak 15 Temmuz gecesinde sokağa çıkıp ertesi günü akşama kadar darbeci, işgalci haydutlara hayatı dar eden kadını, erkeği, genci ve yaşlısıyla kahraman vatandaşlarımız korunmak istenmektedir. Bu istek çok yerindedir. Zira o insanlar gazidir. Birçoğu yaralıdır. Ömrünün sonuna kadar vücudundaki kurşunla gezecek olanlar vardır. Bundan dolayı bu gazilerle şehit yakınları, eş ve çocukları hakkında maddi düzenlemeler yapmanın yanı sıra gazilerin bugün ve yarın için hürriyetlerini teminat altına alacak düzenlemeler yapmak da şarttı. Onları tesadüflerin insafına bırakmamak gerekir. Niyet budur ve öpülesi denli değerlidir. Ama 696 sayılı KHK’nın 121. Maddesi bu niyeti izah etmede topal kalmıştır. Maddeyi okuyanlar “….bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluk doğmaz’’ cümlesini görünce, devletin meşru emniyet kuvvetleri dışında gayrı resmi kişilerden paramiliter yani Türkçe karşılığıyla başıbozuk birlikler kurup bunlarla gayrı hukuki kabadayılıklar yapacağını zannetmiş veya bazıları da daha ziyade böyle zannetmek istemiştir. Hâlbuki kastedilen 15 Temmuz gecesiyle 16 Temmuz gününde darbeci hainlerle dişe diş mücadele veren kahramanların müstakbel bir adli işgüzarlıkla mağdur edilmelerini önlemektir. Muhalefetin isnat ettiği suçlamalar, bu maddeyi yazanların aklının kenarından bile geçmemiş olabilir. Nitekim lafız kargaşası çıkıp muhalefet ortalığı yangın yerine vermeye yeltenince hem Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve hem de AK Parti Sözcüsü Mahir Ünal, sözlü düzeltme yapmış ve denilenin münhasıran 15/16 Temmuz tarihleri olduğunu açıklamışlardır. Hatta Adalet Bakanı, maddenin yeniden yazılabileceğini de söylemiştir. Doğrusu, yapılması gereken maddenin daha bir özenli dille yeniden yazılmasıdır. Ancak; söze dikkat etmek, fitneden sakınmak sadece kanun metni yazan veya hükûmet edenlerin sorumluluğu değildir. Muhalefet de özenle konuşmalı. Elinde kalem olanlar da “vurun abalıya” üslûbundan sakınmalıdır. Hele elinde kalem olup üstelik de hukuk tahsil etmiş olanların terbiye sınırları dışına çıkmamaları şarttır. O âyet-i kerîmeler, hadîs-i şerîfler, atasözleri, deyimler, vecizeler, mısralar hepimiz içindir. Onlar bizim, ortak pusulamızdır. Mes'ele, pusulaya bakıp bakmamakta.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.