TASHİH İÇİN FIRSAT

A -
A +
Asrı dinle ahenkli kılmak değil de dini yani İslam’ı asra tabi kılmak görüşündekiler “Kur’ân İslamı” diyorlar. 15 asırlık literatürde böyle bir tabir yoktur. “İslamcı” sözünün  olmaması gibi. Kur’ân İslam’ı,  dinde reform yapma peşindekilerden İslam’ın 4 temel rüknü Kitap, Sünnet İcma-ı ümmet ve Kıyas-ı fukaha’dan neredeyse yalnızca Kur’ân-ı kerîm’i kabul edenlerin lafıdır. Onlardan bir kısmı ise mukaddes kitabımızdan bazı hükümlerin zamanın gerisinde kaldığı iddiasındadırlar. Diğer bazıları da Kitabı ve Sünneti kabul etmekte ve fakat Kütüb-i Sitte denen 6 temel hadis külliyatını kaale almamaktalar. 9’u bulan külliyatın tamamı için de aynı mantıkla düşünmekteler. Onlar için neredeyse her hadis mevzu yani asılsızdır. Böyle diyerek tabiatıyla İmam-ı Muhammed Buhari ve İmam-ı Müslim bin Haccac gibi hadis âlimlerine su-i zan ve iftira etmekte, Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim gibi hadis külliyatlarını gözden düşürmeye tevessül etmekteler.  Hâlbuki bu hadis-i şerifler, 15 asırdır hayatlara yön vermektedir. Mevzubahis  kimseler için zaten icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukaha’nın değeri yoktur. O kadar da değil; tasavvuf, evliya ve  mürşidi de kabul etmezler. Onlara göre mezhebler de  lüzumsuzdur. “Asr-ı saadette, Eshab zamanında mezheb mi vardı?” derler. Bunların tamamı “Kur’ân-ı kerimi aç oku, ne anlıyorsan doğru anladığındır” derler. Meal olmuş, aslı olmuş fark etmez, aç oku. Hâlbuki meal Kur’ânı kerim değildir, kaleme alanın görüşüne göre açıklamasıdır. Bu reformcu ve selefiler için önceki müfessirlerin de önemi yoktur. Herkes kitabımızı açıp anladığı gibi amel edebilir. Bir ceza hukuku, medeni hukuk, ticaret hukuku vs.  kitabını bile  bırakınız sıradan vatandaşı hâkimler, savcılar, avukatlar bile dilediği gibi yorumlayıp hüküm çıkartamazlar. Anayasa vardır,  o kanunla ilgili başka maddeler vardır, Yargıtay içtihatları vardır. Bir kimsenin hâkim olabilmesi için ilk, orta ve lise tahsillerinden başka hukuk fakültesini bitirmesi ve üstüne stajını yapması gerekir. Bunları yapmasına rağmen meslekte 20 sene kıdemi olan bir hâkimin bile verdiği karar,  temyiz safhasında yanlış bulunarak bozulabilmektedir. Beşer eseri ceza veya medeni yahut ticaret kanunları böyle olurken Allahü teâlânın kitabı  ve Peygamber aleyhisselamın sözlerini ihtiva eden hadis külliyatları nasıl olur da bakkal defteri muamelesi görür? Din İşleri Yüksek Kurulu mensubu hiçbir kişinin veya hey’etin ve hiçbir ilahiyatçı akademisyenin Kur’ân-ı kerimi masanın bir tarafına hadis kitabını diğer tarafına koyup “bu hadis değil bu hadistir” gibi bir hüküm vermeye  ilmî salahiyeti yoktur.  İyi niyetle çalışıp şartlar çerçevesinde hizmet etmeye uğraşan diyanet ve ilahiyat mensuplarına elbette bir şey denemez. Ancak kişi haddini bilmek gibi irfan da yoktur. Kaç ilahiyatçı, kaç diyanet  mensubu, İmam-ı Azam, İmam-ı Şafii, İmam-ı Gazali, Muhyiddin-i Arabi, Abdülkadir-i Geylani, Akşemseddin,  İmam-ı Rabbani, Ahmed-i Yesevi,  Celaleddin-i Rumi, Mevlana Halid-i Bağdadi,  Aziz Mahmud Hüdai, Sadreddin-i Konevi, Osman Bedreddin, İbrahim Hakkı, Emir Sultan ve benzeri hukukçu, âlim ve evliyayla kıyas edilebilir. Buna rağmen geçmiş zamanlarda “İmam-ı Azam da kim, ilkokul mezunu bile değil” diyenler çıkabilmişti Bu bozuk anlayış evvela arakasında masonlarla İngilizler olduğu hâlde  Cemaleddin-i Efgani,  Abduh ve Reşit Rıza gibilerle Tanzimat’tan sonra cemiyetimize nüfuz etmeye çalıştı. Mehmed Akif dâhil onlara kapılanlar oldu. Fakat Abdülhamid Han duvarına çarptılar. Büyük Sultan, hem onlara geçit vermedi ve hem de en ücra köylere bile katır sırtında olsun Ehl-i sünnet âlimlerinin asırlardır okunup amel edilen kıymetli   kitaplarını sandık sandık gönderdi. Cumhuriyetten sonraysa dinde reform hareketi mahiyet değiştirdi. Bu defa Batı’ya benzemek adına yapılıyordu. Türkçe ezan, Türkçe namaz, camilere sıra konma ve mihraba piyano teklifi, medrese, dergâhların vs. kapatılması bundandır.  Tek Parti zihniyeti, dinî cepheden taarruzla yıkamayınca ilahiyat ve imam hatipleri açmış, böylece dini içeriden kuşatırken bir taraftan da halkın hoşuna giderek rey alıp iktidarını da korumak istemiştir. Bugün bu okullarımızı kesin şekilde tenzih ederiz. Ancak başlangıç budur. Diyanet, iktidar, muhalefet, medya veya başka bir yerden dine en kaba saldırılar olduğunda bile çıkıp cesurca hakikati haykıramamıştır. 28 Şubat’ta Diyanet âdeta yoktu. Diyanet o tarihlerde cuma günleri kürsülerde trafik haftası kutlamaktaydı. İlahiyatçılar da bir şey yapmadılar. 28 Şubat postmodern ihanetinde ekranlarda neredeyse Peygamberliğini ilân edecek olan birtakım ilahiyatçılar için ne bir ilahiyatçı ne bir ilahiyat fakültesi ve ne de diyanet tek kelime etmediği gibi fakülteleri de haklarında hiçbir işlem yapmadı. “Tesettür füruattır” diyen FETÖ’ye bir-iki cılız itiraz dışında “sen yalan söylüyor, farzı inkâr ediyorsun!” demediler.   İHL’ler ve İlahiyat fakülteleri de asırlardır akıp gelen din ilmiyle değil, dinî ilimlerle süslenmiş laik eğitim yapmaktadır. Yorumlar, felsefe ağırlıklıdır. Kitaplarda netlik değil, kafa karışıklığına sebep olan iktibaslar vardır. Hâlbuki dinde nakil esastır. DİB/Diyanet İşleri Başkanlığı ise  YÖK kadar olsun muhtar/müstakil/özerk değildir. Devlet kurumudur. Siyasi otoriteye tabidir. İktidar değişince  ona ters düşmemeye çalışmaktadır. Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, dile getirince YÖK, TEOG imtihanının zararlı olduğunu fark etti.  Diyanet de Cumhurbaşkanı bir konuda konuşunca sayfa sayfa konuşmaktadır. Hâlbuki ilmî seviye ve tarafsızlığıyla Diyanet, millet için ortak üst değer olmalıdır. Din kalpazanlarıyla hepimiz mücadele etmeliyiz. Kaba softa ve ham yobazlara karşıyız. Teknoloji ve şehirleşme gibi çağdaş şartlar yeni sualleri gündeme getirecektir. Bunun görülmemesi mümkün mü? Bu sualler için  doğru cevaplar, fetvalar verilmesi gerekir. Misal; bizler, kâğıda saygısı olan, kâğıt imalâthanesine doğru ayak uzatmayan terbiyeli  dede ve ninelerin torunlarıyız. O hâlde bugün havlu kâğıt vs. kullanılmayacak mı? Hayır kullanılabilir. Zira o maksatla yapılmıştır.  Televizyonda secde âyetini işiten vatandaş secde yapacak mıdır? TV’den işitmek, banddan, CD’den dinlemek, sesin yankısı gibi olduğu için gerekmez. Din üzerinden tehlikeli bir fitne çıkmıştır. Bu yangın, alev almadan sönmelidir. Konuştukça girdap derinleşmektedir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, millet nezdindeki itibar ve sevgisini asla kaybetmemelidir. Bu birlik kolay kurulmadı. Bir mânevi bozgun yaşanırsa tekrar iki asırda zor kurulur. Bu yüzden etrafına, mayınlara, tuzaklara, ajanlara, abdestsiz, namazsız madrabaz müçtehitlere, din yorumcularına, dine dost görünen yıkıcılara  dikkat etmelidir. Dinimizin esası nakildir. İslam âlim, ârif ve evliyasını yok saymak güneşi inkâr etmekten farksızdır.  Üç aylara giriyoruz; bu münasebetle maksadı aşan, hayal kırıklıklarına yol açan konuşmaları tashih edecek bir güzel konuşma yaparak yol kazası sayıp dersler çıkartarak bu sayfa kapatılmalıdır.  Türk milletini de İslâm ümmetini de ayakta tutan edille-i şer’iyyeyi, mezhepleri, dergâhları  yıkmak isteyenlere fırsat verilmemelidir. İlmini ve ahlâkını kaybeden cemiyet, içten içe çürüyerek bir gün çöker. Bu sebeple ne kadar korkulsa yeridir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.