MAZLUMLARIN ÜMİDİ OLMAK!

A -
A +
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, pazar günü AK Parti’nin Giresun İl Kongresinde kendisine yazılan bir mektubu paylaştı. Mektup, Doğu Guta’daki bir hanım yöneticiden geliyor ve şöyle diyordu:
“-Ne olursunuz Sayın Cumhurbaşkanım? Afrin’de attığınız adımları, Doğu Guta’da da atınız. Bizim artık dayanma gücümüz kalmadı. 250 bin kişilik Doğu Guta’da şu an 20 bin kişiye düştük. Herkes, Doğu Guta’yı terk ediyor. Bizim de akıbetimizin ne olacağı belli değil!!!”
Bu mektubu o hanımefendi yazıp imzaladı. Fakat eminiz ki bu memleketin çok yüksek çoğunluğu da kalbden imzalamaktadır. O dilek, bu milletin de dileğidir. Hatta ümmetin dileğidir. Mektup sadece Sn. Erdoğan’a yazılmamıştır. Büyük Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı’nın şahsında aynı zamanda millete ve ümmete yazılmıştır.
Bu, mektuptan öte kulakları sağır edecek denli bir imdat çığlığıdır.
Doğu Guta, Şam’ın mahallesi sayılacak bir ilçedir. Rejim, Rus ve İran iş birliğiyle şehir harabeye döndü. Halk, ekmek, yemek, ilaç, doktor, hastane, su elektrik ve her türlü insânî ve sosyal imkândan mahrûm. Şehrin enkazını ekranlardan takip ediyoruz. Nüfusun nereden nereye düştüğünü ise bu mektup haber vermekte.
Ne çatışmasızlık bölgesi ilân edilmesi, ne ateşkes kararı hiçbir fayda temin etmedi. Ölü sayısı binli rakamda, yaralı sayısı belli değil. Şimdi denecektir ki:
“-Doğru; Doğu Guta bugün Srebrenitsa’dan farksız. Ancak, burası Şam’ın merkezine, Esad’ın ikametgâhına 10 km mesafede. Türk Ordusu’nun müdahalesi rejime savaş açmak olmaz mı? Rusya ve İran’la ilişkilerimiz bozulmaz mı? Mevcut ve tasavvur ettiğimiz harekât tehlikeye girmez mi? Zeytin Dalı Harekâtı başlarken Türk hariciyesi, dolaylı da olsa rejime yazılı bilgi vermişti. Böyle bir durumda ne olacaktır? Doğu Guta halkının dâveti elimizi kuvvetlendirir ama İran ve bilhassa Rusya faktörlerini ihmal edemeyiz!’’
Bunlar mantık mahsulü düşüncelerdir. Ne var ki bir de böyle vahşi bir gerçek var. Şam’ın merkezinde bir utanç yaşanıyor. Onun için burayı Tel Rifat, Menbiç, Sincar ve Kandil’den ayrı bir strateji ve diplomasiyle ele almamız gerekir. Bu çığlığa sağır ve bigâne kalmamız mümkün değil. Allah göstermesin, herhangi bir ilimiz Suriye rejimi tarafından bu hâle getirilse sessiz kalamazdık. Doğu Gutalıların vatandaşlarımızdan farkı yoktur.
Biz iki yol düşünüyoruz:
Diplomatik imkânları bir kere daha zorlayıp masadan çözüm çıkartmak. Bu olmazsa ÖSO kuvvetlerinin sayı ve askerî teçhizat olarak güçlenip Doğu Guta’ya sızarak üçüncü şahıs lehine meşru müdafaa yapmaları.
Şuraya kadar söz konusu ettiğimiz, mektubun dramatik tarafıdır. Bir de şeref veren taraf var:
Bugün Osmanlının yükseliş asırlarında olduğu gibi Müslim veya gayrı Müslim dara, zora, çaresizliğe düşen mazlumlara, mağdurlara kurtuluş ümidi hâline gelmiş bulunmaktayız. İspanyol barbarlığına maruz kalan Endülüs Müslümanları da benzer bir mektupla Sultan II. Bayezıd Hân’dan yardım istemiş, Murat Reis komutasındaki gemicilerimiz onları tahliye için çırpınmışlardı. Endülüs’ten sadece bir kısım Müslümanları değil, ateşe verilen Yahudileri de kurtardık. Böylesi imdatlar, sonraki asırlarda da işitilmişti. Onlara sessiz kalmadığımız gibi yardım isteyenin gayrı Müslim olmasına bakmadan harbi göze aldığımız bile olmuştu.
Bugün yeniden el uzatan olmamız şereftir. Hem de çok büyük şereftir. Bu günler, Allah’ın lütfudur. Kaybederiz diye samimiyetle korkmak gerekir. 70 sente muhtaç olduğumuz günler uzak değil. IMF komiserlerinin bakanlarımız karşısındaki küstahlığı unutulmadı. Kavuştuğumuz nimetleri kaybetmemek için hem maddî ve hem de mânevî sebeplere riâyet etmek şarttır.
Millî silah sanayiîni, ekonomiyi büyütmeye devam etmeli, ana caddeden de çıkmamaya özen göstermelidir. Bu millet, büyük ekseriyetiyle Abdülkerim Satuk Buğra Han’dan beri aynı Hanefi, Maturidi/Eş’ari ana caddesindedir. Bu caddeyi ihmal edip Şia, Vehhabilik, Selefiliğe iltifat etmek felaket olacağı gibi Mustafa İslamoğlu ve benzerlerinin rehberliği de felaket olur. Bu kimse, “Diyanet kadın müftü atasın” diyor ve bu hemen icra ediliyorsa birinin bunun izahını yapması gerekir. Bin beş yüz yıldır hiçbir mezheb imamı, müctehid, âlim, evliya ve şeyhülislam yahut Sultan, kadın müftüyü düşünemez miydi? İtikadi bozukluğa yönelişin, Endülüs faciasında büyük payı vardır.
Diyanet, MEB, adliye vs’de FETÖ’den boşalan yerlerin bu defa da dinde reformcu, Vehhabi, Selefi, Şia taraftarı kadrolarla doldurulması emin olunuz yıkım olur. Allah, öyle bir gün göstermesin ama Doğu Gutalılar bize mektup yazmaktalar.
Biz kime mektup yazabiliriz?
 Ne demek istediğimize dikkat etmeli. Kanuni Sultan Süleyman zamanında “gün gelecek bu ahali, 70 sent için küffara el açacak!” denseydi o gün buna kimse inanmazdı. Fakat çok yakın geçmişte bunu hep birlikte ve büyük üzüntüyle yaşadık.
Parmağımızı yılana aynı delikten bir kere daha ısırtmayalım!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.