EĞİTİME DAİR -l-

A -
A +
Değerli dostum,
İnşa edilmesi icap eden eğitim iklimi için bizim de görüşümüzü sorma nezaketiniz için çok teşekkür ederiz. Ancak; bu fakir, test tarzı evrak doldurarak görüş ortaya koyma çabasının, insanı bütünüyle ifade etmediği inancındadır. Testle imtihan, nice kabiliyetli genci, üniversite kapılarından hazan yaprağı gibi savurmuştur. Bu itibarla "evet-hayır" benzeri boşluklar doldurma yerine mevzua dair görüşümüzü serdetmeyi tercih ettik. Bize göre "evet" ve "hayır" cevap değildir. Cevap, kabul veya reddin sebep-sonuç münasebeti üzerinden illiyet rabıtasına kavuşmasıyla mümkün olur.
Görüşümüzün alınmak istendiği bu çalışma bize, orta öğretimde yapılan "siyah mı güzeldir, beyaz mı güzeldir?" kabilinden münazaraları hatırlattı. Tabiatıyla renklerden birini tez olarak müdafaa eden ekip kazanır. Ne var ki bir ekibin bu galibiyeti, tuttuğu rengi, diğerinden daha kıymetli yapmaz. Çünkü her iki rengin de insandan insana değişen güzellikleri vardır. Bu birinci unsur; diğeri de bu iki rengin ortasında bir de gri veya geçiş renginin olduğu gerçeğidir. 2 kere 2 matematikte dört eder. Fakat sosyal ilimlerde her zaman dört etmez. Netice zamana, mekâna ve insana göre değişir.
Bize ulaşan bu çalışmayı kaleme alanlar, Aristo'dan Batı'nın çağdaş eğitimcilerine kadar birçok isme mükerreren atıfta bulundukları hâlde hazindir ki bizim medeniyetimizi kuran unsur, değer ve şahsiyetlerden hiç kimse hatırlanmamış. Kur'ân-ı kerîme, Hadis-i şerife, kelâmı kibara ve herhangi bir âlime hiçbir atıf yok. Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- acaba, Eshab-ı Suffe'yi yetiştirirken nasıl bir akademik usul tatbik etmişlerdi? Yoksul gençler, nasıl olmuştu da zengin müktesebatlı kâmil insanlar olmuşlardı? Biz Peygamber sevdalılarının bunu ve daha neleri merak etmemiz, araştırmamız gerekmez mi? Sorular çoktur. Eshab-ı Bir'i Maune kimdi? Nerede nasıl ve neden topluca şehid düşmüşlerdi?  Dünyaya şan veren devletler kurmuş olan ecdadımız, bu neticeye sadece kılıç gücüyle ulaşmadıklarına göre bu medeniyet ihtişamında mektep, medrese, dergâh, muallim, âlim ve evliyânın payı nedir? Bunların sebebini dünkü nesiller bildikleri gibi bugünkü ve yarınki nesillerin de bilmesi  gerekmez mi? Kısacası; Asr-ı Saadet devriyle, Emevî, Abbasî, Endülüs, Selçuklu, Babür Devletleriyle ve en yakındaki Osmanlı Devletinde eğitim yani maarif neydi, eğitimci kimdi, eğitim nasıl olurdu? Bu çağlarda hiç mi eğitim mütefekkiri, nazariyat ve tatbikatçısı numune bir şahsiyet yetişmedi ki bu çalışmada  kendilerine yer bulamadı?
Malûmdur ki bizde eğitim, nikâhla başlar, bebeğin doğuşundan yetişkin insan olup son nefese kadar devam eder. Osmanlı ailesinde çocuk, 4 yaş 4 ay ve 4 günlükken Elifba ile eğitim hayatına adım atardı. Herkesin bir diğerini akrabası kadar tanıdığı mahallenin iki olmazsa olmazından biri mescid, diğeri mektepti. Mahalle Mektebi diye bir müessese acaba başka millette var mıdır? Enderun var mıydı? Devşirme usulü, aynı zamanda üstün zekâlı olan çocukları Hıristiyan cemiyetten alıp İslamlaştırdıktan sonra devlete ve Î’lâyı kelimetullah dâvâsına kazandırmaktır. Bu tedrisatı bizden iktibas eden ABD’nin Yeşil Kart uygulaması, devşirme usulünü kapitalist ekonominin paraya kalb etmesinden/dönüştürmesinden başka bir şey değildir. Aruz’un son meş’alesi merhum Yahya Kemal'in hatıratında büyük bir lezzetle anlattığı mahalle mektebine başlamasıyla mürekkep yalamasına kadar devam eden o süreçten her eğitimcinin haberdar olması gerekir. Dünya, "ana okulu" kavramını yeni keşfediyor. Hâlbuki Sultan Abdülhamid, Sultan Reşad devirlerinden kalma "Gedikpaşa Ana Mektebi" bugün hâlâ Beyazıt Gedikpaşa'dadır. İsminden anlaşılmakta ki başka yerlerde de o semtin ismini taşıyan ana mektepleri varmış. Bir asır boyunca dünle bugün arasına Berlin Duvarı’ndan beter inkâr duvarı çekilince kendi kendimizin yabancısı olduk. Maarifi, maliyesi, adaleti, hariciyesi ve ordusu kudretli olmayan bir devlet, asırları aşamaz. Bu sebeple Fatih'in, Yavuz'un, Abdülhamid Han'ın eğitim siyaseti neydi? Bugünün insanı, artık bunu tecessüs etmeli, tahkik etmeli ve tanımalıdır. "Şîrler olurken pençe-i kahrımda lerzân/Beni bir gözleri ahûya zebûn etti felek" diyen bir Yavuz’un maarif nizâmı da şiirdeki ustalığı kadar selim olmalıdır. 
Ali Kuşçu, Hoca Saadeddin, Naima, Baki, Levni, Şeyh Hamdullah, ibni Abidin, Şeyh Gaalib gibi maarif ve san'atın her sahasında yetişmiş cihanşümul çapta yüzlerce imzamızı hayata hazırlayan güçlü bir eğitim sistemi olmasaydı onlar, gün yüzüne çıkabilirler miydi? Mekke Medine’yi, Medine Şam’ı, Şam Bağdat’ı ve Kurtuba’yı ve yine Bağdat Buhara'yı, Buhara İstanbul’u, İstanbul Bahçesaray, Bosna, Kahire ve bütünüyle İslâm dünyasını besledi. Devrin Urfa'sı Nabi diliyle sonraki her Müslümanı edebde dikkate dâvet ederken, Balkanlar’da Taşlıca, Yahya Bey’i çıkartmıştır. Bizdeki "taşra" ötelemesi son bir asra mahsus olsa gerek. Bağdat Ruhi'yi, Kerkük Fuzuli'yi yetiştirirken Lofca, imparatorluğun gurub vaktinde abide şahsiyet Ahmed Cevdet Paşayı, çıkarmıştır. Gönenli Ömer Seyfeddin, Balkan ve Cihan Harbi şartlarında ve çok kere cephede eser vermiştir? Cumhuriyetin muhalifi ve muvafıkıyla yirminci asrın son çeyreğine kadarki fikir ve edebiyat insanları Devlet-i aliyye doğumludur. Bütün aleyhte faaliyetlere rağmen yeni döneme elbette bir önceki dönem kaynaklık yapmıştır. Bunların hepsinin araştırılması iktiza eder. Mesela, Ahmed Cevdet Paşa, maarif mevzuunda ne demişti? Muhibbi Divanı'nı telif  eden bir Kanuni, yalnızca kılıç gücüyle mi Muhteşem Süleyman’dır? Büyük Ehl-i sünnet âlimi Şahabeddin Sühreverdi niçin "Harput, makarr-ı ulemadır/Harput âlimler merkezidir?" demiştir. Tanzimat  öncesi ve sonrasında eğitimimiz nasıldı? Suali cevabını hâlâ bütünüyle bulamamıştır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.