KADİR MISIROĞLU

A -
A +
Kadir Mısıroğlu, güzel bir sonla tam da ramazanı şerife girerken can emanetini sahibine teslim etti.
Allah, rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Hukuk tahsil ettiği hâlde tarih sahasında çalıştı. İş olarak avukatlık yapmadı ama dava olarak Osmanlı Hanedanıyla Osmanlının haklarının sözünü dudaktan, gözünü budaktan esirgemez müdafii oldu.
Resmî tarihi çürüten eserler ve konferanslar verdi. Bu yüzden cezaevleri ve muhacir hayatları yaşadı. Yine de hiçbir zaman, eğilmedi, inancından ve davasından taviz vermedi.
Resmî ideoloji ve tarih “zafer” derken o, Lozan’ın “hezimet” olduğunu dile getiren eseri yazdığında daha otuzunda değildi. Sonrasında birçok hacimli kitaplar daha yazdı. Dinine, tarihine, milliyetine, vatanına, has Türkçeye sıkı sıkıya bağlı şahsiyetli ve haysiyetli bir kalemdi.
12 Mart Muhtırası olduğunda İstanbul’da ikamet ederken “örfi idare kumandanı İrfan Özaydınlı”, onu askerlerle kaçırtarak kendi sıkıyönetim merkezi Eskişehir’e getirtip türlü işkenceler yaptırttı. Hadise tamamen kanunsuz ve aynı zamanda tabii hukuk ilkesine de aykırı bir zorbalıktı. Eskişehir’de nezaretteyken yaşadıklarını bizzat bize anlatmıştı. Onların burada nakli mümkün değildir. 12 Eylül darbesinde de canını yurt dışına çıkarak kurtarabildi. Bu sürgün senelerce sürdü.
Kadir Mısıroğlu ve Sezai Karakoç, Necip Fazıl, Osman Yüksel, Osman Turan gibi devriyle hesaplaşan dava adamlarından sonra 1960 sonu ve 1970 başlarında meydana çıkan ve onları takiben din, tarih, millî şuur ve millî şahsiyet uğrunda yazan, konuşan ve Batı önünde doğrulan Anadolu ve dünya Müslümanlığının hakkının peşindeki yeni nesil isimlerdi. Biri kuzeydoğu Anadolu’da Akçaabat’tan, diğeri güneydoğu Anadolu’da Ergani’den çıkagelmişlerdi. Bir devrin Kadir Abi” ve “Sezai Abi”leriydi...
Son asrımız mağdurlar, mazlumlar, mahkûmlar asrıdır. Her yanda çok adaletsizlik yaşanmış, resmî tavır, her aykırı sesi susturmaya uğraşmıştır. Necip Fazıl, hapishanede olmasa bile mahkûm olarak öldü. Sözünü ettiğimiz diğer iki isimse haksızlığa uğradılar. Kendisi gibi düşünmeyen, yakın tarihe kendisi gibi bakmayanlar, Kadir Mısıroğlu’na sözlü, yazılı ve manşetlerle taarruz ettiler ve etmekteler. Sezai Karakoç ise mümin bir şair ve mütefekkir olmasaydı Nobel alırdı. Bizdeki yarı aydın ve Batının şartlı aydını için yerli Türk değil, yabancılaşmış Türk makbuldür.
Biz, merhum Kadir Mısıroğlu’nu fakülte birinci sınıfına giderken 1970 yılında MTTB Kitap Kulubünde yaptığı bir tarih sohbetinde tanıdık. Heybetli, gür simsiyah saçlı, “asabiyyet-i diniyye” ile “din gayretiyle” konuşan bir hatipti. “Macaristan, Süleymaniye Camii’nin vakfiyesiydi” sözü, ta o günlerden kulağımızda kalmıştır. Diğerleri gibi Kadir Mısıroğlu da yazı ve hitabetleriyle Anadolu toprağını yoğurdu. Necip Fazıl, Osman Yüksel, Nurettin Topçu, Arif Nihat, Peyami Safa, Ahmet Kabaklı’dan sonra Kadir Mısıroğlu, Sezai Karakoç gelmişti. Onları Cemil Meriç, Erol Güngör, S. Ahmed Arvasi takip etti. 1950’lerden sonra bu topraklar ve bu toprakların nesillerine emek veren fikir ve gönül ehli insanlar, şair ve kalemler elbette bunlardan ibaret değildir. Mevzua yakın olanları zikretmekteyiz.
Dünün mahrum, mağdur ve mazlum gençliği, bugün iktidarsa bunda şurada adı geçen ve geçmeyen isimlerin, Yahya Kemal’den Kadir Mısıroğlu’na kadar çok mütefekkir, muharrir, kanaat önderi, şair ve dava adamının da hakkı vardır.
Kadir Mısıroğlu ile uzun zamandır görüşememiştik. O ara 2014’te evlat acısıyla imtihan oldu. Oğlu Mehmet Selman’ı kaybetmişti. Bir makale yazdım. Teşekkür telefonu açtı. O konuşmada bize “Allah, kaleminden çok hayr halk eylesin!” diye dua etti. Bu duasını birkaç gün sonra ziyaretine gittiğimizde Osmanlı Türkçesiyle bir kâğıda yazarak bize verdi.
Merhum Mısıroğlu, anti kemalist, anti siyonist ve anti FETÖ idi. Herkes bugün ancak 15 Temmuz’da gerçeğe ayıkmış iken Kadir Mısıroğlu, on yıllar evvel hakkında yazdığı yazılar sebebiyle mahkemede onunla hesaplaşıyordu.
Değerli olan, bir insanın fikrinde samimi olmasıdır. İnsanlık, devrine göre aykırı olan şahsiyetlere çok şey borçludur. Bu ülkenin aydın olmayı kimseye bırakmayan bazı mensupları, Kadir Mısıroğlu’nu sevmeyebilirler. Buna mecbur da değiller. Ama kendileri gibi tarihe bakmadığı ve kendi usullerince giymediği için hakaret etmeye hakları yoktur. Hâlbuki “davasındaki samimiyeti takdir ediyor fakat kendisi gibi düşünmüyorum” diyebilirler. Bir mecburiyet varsa o da budur.
Cenaze namazına devlet erkânının iştirak etmesi, aynı zamanda bir iadeiitibardır. Resmî tarih, gazeteler, politikacılar, bir asır boyunca Sultan Abdülhamid’e düşman ağzıyla hakaret ettiler. Bugün Abdülhamid Han’a hakaret edenin iktidar olma şansı yoktur. İtibarı fiilen ve resmen iade olmuştur. Adnan Menderes, asıldıktan sonra çeyrek asır boyunca tezyif ve tahkir edildi. Turgut Özal iktidarında TBMM itibarını iade etti. Doktor Ayhan Songar’ın raporuyla hapse girmekten ve hapiste ölmekten kurtulan fakat hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı olduğu hâlde ahirete göçen Necip Fazıl için Tayyip Erdoğan iktidarında her sene adına edebiyat ödülleri tertiplenmektedir. Bu da bir iadeiitibardır. Kemal Tahir, Nazım Hikmet’e yazdığı bir mektup yüzünden, iki kişi arasındaki mektuplaşmadan dolayı 15 yıl hapse mahkûm oldu. İçeride yazdığı eserlerde sonraki yıllarda çok zihinleri değiştirdi. Kemal Tahir, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali bugün ders kitaplarında bile mevcut. Bu da iadeiitibardır. Mehmet Akif’in de Yahya Kemal, Peyami Safa, Nihal Atsız, Nazım Hikmet ve diğerlerinin her fikrine, her yazdığına, her dediğine katılmak mümkün olmayabilir. Bu gerçek, Kadir Mısıroğlu için de böyledir. Sezai Karakoç bazı kelimelerden dolayı tartışılabilir. Cemil Meriç, bazı cümleleriyle fütursuz bulunabilir. Vs vs.
Dün taşlananlar, hapishane izbelerinde tükenmeye terk edilenler, bugün anlaşılmaya çalışılmakta. Dedikleri tahlil edilmekte.
Kadir Mısıroğlu da o kadar eseriyle birlikte bir gün anlaşılır. Bu durum, bütün dünyada yaşanmıştır. Hayatta iken sövülen, hapse atılan, asılan nice yazar, düşünür, sanatkâr, devlet adamı, daha sonra büyük iltifatlara kavuşmuştur.
Davasında samimi olan kazanır.
Zaman, onların lehinedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.