İSTANBUL’A YAZIK OLUR!..

A -
A +
CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu için bazıları, O’nun neden İstanbul’a başkan olamayacağını söylerken Rumca bilmesinden hareketle Rum olduğu iddiasını dile getirmekte ve ayrıca deliller meyanında Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde Makarios’un heykelini dikmesini de göstermekteler...
Bir insanın, bildiği dilin milliyetine karine sayılması doğru değildir. Ne Rusça bilen, Rus ne Arapça bilen Arap ve ne de Rumca bilen Rum’dur. Eğer hakikaten Rum asıllıysa ve ana dil olarak Rumca biliyorsa ve bundan dolayı Yunan gazeteleri “bir Pontuslu İstanbul belediye başkanlığını kazandı!” diye manşet attıysa şimdi bahsedeceğimiz mutlak doğrular karşısında bunun bir geçerliliği olamaz:
Aslolan mümeyyiz bir kişinin kendi tercihidir. Din ve milliyet aidiyetini yaptığı tercih, belirler. Bir kimse, dinsiz veya bir başka dindeyken samimiyetle Kelime-i şehadet getirdikten sonra artık Müslümandır. Bunun en bilinen örneği sahabelerdir. Biri, münkir ve müşrik iken şahadet kelimesini söyleyip onu iman olarak kalbine nakşettikten sonra önceki hâli mazide kalır.
Kaldı ki bugün azınlıktan bir vatandaş da demokratik yolla seçilebilir.
“Makarios’un heykeli” meselesine gelince; bu mesele ciddidir ve bir insan hakkında hüküm vermeye yarar:
Makarios, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı oldu. 1959’da kurulan bu devlet, Rum ve Türk toplumlarından meydana geliyordu. Cumhurbaşkanı Rum, muavini Türk’tü. Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken Türkiye, Yunanistan ve İngiltere, garantör devlet olarak kuruluş mukavelesini imzaladılar. O gün Türkiye adına imza vazeden Menderes Hükûmeti’nin hariciye vekili Fatin Rüştü Zorlu’ydu. Kurulan devletin ilk Türk Cumhurbaşkanı muavini ise Dr. Fazıl Küçük’tü.
Cumhurbaşkanı Makarios, kısa süre sonra dişlerini göstermeye başladı. Türkleri adadan kaçırıp burayı Rumlaştırmak için soykırıma başlamıştı. Çok kan akıyordu. Hatta 1963 yılbaşında görevli subaylarımızdan birinin çocuklarını banyo küvetinde katlettiler. Hâlbuki mezalimi yaptıran Makarios, bir başpiskopostu. 30 sene sonra Miloseviç’in, Karadziç’in Bosna’da Müslüman Boşnaklara reva gördüğünü 30 sene evvel Makarios ve onun komutanı Grivas Müslüman Türklere yapıyordu. 1974’teki Kıbrıs müdahalesinin sebebi, o vahşi soykırımdır. Kıbrıs’ta yaşananlar, aradan bin yıl da geçse millî şuur ve millî idrak tarafından unutulamaz.
Ne var ki Türkiye’de bir ilçe belediye başkanı, Evliya Çelebi’nin söyleyişiyle o “kara dinli kâfir”in  anıtını, sorumlu olduğu ilçeye dikmiş genel başkanı da -maalesef- açılış yapmıştır. Bu sanat garabeti anıtta ön planda ayakta olarak Rauf Denktaş var. Arkada ise bir masa ve masanın iki ucunda Fazıl Küçük ve Makarios oturur vaziyetteler. Başlarında ise bir öğretmen edasıyla İngiliz delegesi dikilmekte. Demokrat Partili merhum Zorlu olmasın diye Yunan delege de yok.
Bu ne mânâsız ve münasebetsiz bir çalışmadır? Ne Fazıl Küçük, ne Rauf Denktaş, eli kanlı câni Makarios’u severlerdi. Başpiskopos da onları sevmezdi.
Hakikat bu iken; böyle bir anıtın İstanbul’da işi ne, güdülen kasıt ne, mânâsı ne? Atina veya Selanik yahut Kıbrıs Rum tarafında benzeri “insancıl” ve “barışçıl” bir âbide dikildi de Türkiye, dostluk mukabelesinde bulunmadığı için mi İmamoğlu o eksikliği telafi yoluna gitmiş?
Hayır; hiç alakası yok. Bu hareketle Kıbrıs şehitlerimizin hatırası hiçe sayılmıştır…
Ekrem İmamoğlu’nun Rumca bilmesi veya kök itibariyle Rum olmasının Yasin okuma, oruç tutma ve teravih namazı kılma görüntüleri karşısında hiçbir anlamı yoktur. Dediğimiz gibi bir de vatandaşlık hukuku var.
Ancak şu heykel veya anıt işi tam bir gaflet ve işgüzarlıktır. Millî duygular ancak bu kadar hafife alınabilirdi.
Ekrem İmamoğlu için unutulmayacak büyük ayıplardan bir diğeri de Ordu Valisi’ne sövmesidir. Mübarek bayramın ikinci günü Vali Seddar Yavuz’a “itlik yapıyor!” dedi. Oysa bu aday, cemiyete çok farklı bir imajıyla tanıtılmıştı.
Kaide bellidir; kul günah işlediğinde tevbe eder. İnsanlara karşı kusuru, kabahati, ayıbı olduğunda da özür diler. Mevzubahis kişi ise tam aksini yaptı. Özür dileyeceğine “vali, bize tuzak kurdu!” diye asılsız bir laf etti. Tam bir demagoji!
İşte bu noktada bizlere iş düşüyor:
İstanbul’da yaşayan seçmen, eğer İstanbullu olmayı özümsemiş ve İstanbullu olmanın yüksek hasletlerini kazanmışsa millî şuuru hiçe sayan yapıda ve ağzı bozuk birini İstanbul’un başına getirmemelidir. İstanbul, böyle bir yanlışlığa layık değildir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.