BİTMEYEN MÜCADELE

A -
A +
Fertler, bir milletin dünden-yarına devam eden değerlerine bağlı oldukça içinde bulundukları milletin evlatlarıdır.
O milleti, millet yapan aslî değerlerden kopunca da başka milletlerin kirli maşası, ahmak mankurdu, sefil oyuncağı olurlar.
Şimdi daha net olarak görülüyor ki 15 Temmuz 2016 darbe ve işgal teşebbüsünün amil unsuru FETÖ terör örgütü, bu hainlik yolunda ilk değildir, kendinden ibaret de değildir, son da olmayacaktır:
Müstemlekeci, sömürgeci, doyma hissi dumura uğramış zalim güçler, zamana ve zemine göre bu millet, bu ümmet ve bu toprakları ele geçirmek için çok sinsi yıkımlar yaptılar ve yapagelmekteler.
Devlet, Zağra Müftüsü Râci Efendi’nin o meşhur mısraında haber verdiği gibi “Azîz-i vakt” iken zelil düşüp, emsallerinden geri kalınca II. Mahmud Han’dan itibaren müreffeh seviyelere erişmiş Paris, Londra, Berlin başta olmak üzere garbın başşehirlerine talebeler yolladı. Maarif üzerinden yapılan bu sevk 3 Kasım 1839’da ilân edilen Tanzimat Hatt-ı Hümâyunu ile hızlandı.
Devlet ricali, hüsnüniyetle bu işi yaparken o gençlerin, gittikleri yerlerde işlemlerden geçirilerek din, tarih ve milliyet aidiyetlerinden koparılıp öz topraklarına, öz değerlerine yabancılaşacaklarını tahmin edemezlerdi.
Tamı tamına böyle oldu. Abdülhamid Han dönemine yani dededen-toruna gelindiğinde bir makama ilişen bir zât, gerçekte bir yerlerin adamıydı. 1875’lerden itibaren 50 yıl boyunca kendi vatanımızda kendi münevverlerimiz arasında Alman-İngiliz mücadelesi yaşandı. Herkes, herkesin adamıydı ama Müslüman Türk’ün adamı neredeyse yoktu. Nesiller, dışarıya gitmiş, Avrupa’yı tanımış, Frenk lisanlarını da öğrenmiş ama kendilerini yitirip yabancı olunmuşlardı.
1955’lerde Barış Gönüllüsü, Süttozu, Amerikan yardımı ve Sovyet tehdidi eşliğinde Sovyetçi, Amerikancı ihtilaflar yaşanmaya başlandı. Bu defa gençler, kendi üniversitelerinde okuyor olsalar bile misyoner faaliyetler, onları kendi yurtlarında avladılar. Yine beyinler yıkanmıştı. 27 Mayıs’tan sonra alev alan memleket, 1970’ten sonra yangın yerine döndü. 5 bin genç kaybedildi.
Şimdi anlaşılıyor ki o sömürgeci merkezler, din üzerinden, milliyet üzerinden, ideoloji üzerinden çok planlı hesaplarla gece-gündüz demeden çalışarak istikbalimizi ve istiklalimizi fethetme yoluna girmişler.
Tanzimat’la gelişen yabancılaşma İttihat ve Terakki’ye çıktı. Almancı ittihatçıların öncüleri, 1918’de devleti batırarak yurt dışına kaçtılar. Bakiyeleri ise Tek Parti’de yeni şekil aldılar.
Sovyetçi-Amerikancı cereyanlar, 1950’lerde başlayan köyden şehre göçle gelen sosyolojik sarsıntıyla yeniden hayata giren çok partili siyaseti ustalıkla kullanıyorlardı. Artık biz’den çok bugün de etkisi devam eden ötekiler, hainler, satılmışlar, gericiler, faşistler, komünistler vs. vardı.
Bugün daha iyi okunuyor ki üst akıl, dış sermaye ve güçler, hatta belki tek merkezden Amerikancı-Sovyetçi veya solcu-sağcı, gerici-ilerici dramını yazıp o kanlı tiyatroyu sergilerken Erken Cumhuriyet’in laikliği lâdinilik uygulaması yaptığı çeyrek asırlık zamanda boş kalan dinî sahayı da kendi bildiğince ve kendi menfaatince tanzim etmiş.
Yüz yıl önce de Ali Suavi’yi yetiştirip, reformist din adamı ve yenilikçi maarif adamı diye ortalığa salmış, harf inkılabını O’na söyletip günü gelince darbe yapmaya sevk etmişlerdi. Ali Suavi’nin üst aklı İngilizlerdi.
Devrin üst aklı Neo-con’u, masonu, siyonisti ise 27 Mayıs’tan sonra üzerinde çalıştığı Fetullah Gülen’i “Hocaefendi” makamına oturtarak aslında O’nun vasıtasıyla sözde bir din inşa ediyorlardı.
Allah diyen, Peygamber diyen ve Allahla ve Peygamberle konuştuğunu iddia eden ama Cebrail’i küçümseyen, tesettürü teferruat sayan, mezhebi ağzına almayan, Ehl-i sünnet demeyen, İslamiyet’in son din ve Sevgili Peygamberimiz aleyhisselamın da son Peygamber olduğunu söylemeyen buna mukabil dinler arası diyalog diyen ve postunu Amerika’ya serip oradan Türkiye’nin kılcal damarlarına kadar girerek dindar ve muhafazakâr ailelerin evlatlarını devşiren, 28 Şubat zulmünü fayda olarak kendine yontan bu adam eliyle günü gelince darbeye kalkıştılar.
Ama; Allaha şükür ki bu millet, şehitler verdi fakat işgalci emperyalistlerle onların içerideki silahlı uşaklarına teslim olmadı. Ne var ki hadise bundan ibaret değil. Hadise burada bitmedi:
Mısır, Libya ve Sudan’daki darbe 15 Temmuz’un parçalarıdır. Suudi Arabistan ve BAE’deki veliahd avlanmaları da aynı çalışmaya mahsustur.
15 Temmuz bitmemiştir. Zira; Doğu Fırat ve Doğu Akdeniz de 15 Temmuz kuşatmasıyla işgal teşebbüsünün devamıdır. Şüphe edilmesin Pençelerle Kandil zapt edilecek ve burası bitirilecektir. Ancak böyle bir zafer, kimseyi yanıltmasın. Kandil’de Sovyetçi komünist militanlar vardı; var. Onların son kullanma tarihleri bitti. Rusya, şimdi onlara sahip çıkmıyor. Buna karşılık Doğu Fırat’ta PYD/YPG diye yeni bir Amerikan yapılanması türedi. Bu anlamda bu yapılanma PKK’nın uzantısı olmaktan ziyade Garbın emir kuludur.
Onun için devletin II. Mahmud’dan bu yana tam iki asırlık hayatını gün gün masaya yatırıp okumalıdır. Böylece bugünler sağlıklı şekilde tahlil edilir ve böylece yarınlara sağlam şekilde hazırlanılır.
Kabul etmeli ki kimse bizimle dost olmak zorunda değildir. Bu, siyaset sosyolojisine de devlet ve millet gerçeklerine de uymaz. Fakat her çeyrek asırda bir bu ülkenin çocuklarının yabancılaşmasını önlemeye mecburuz.
İnsan kaynağımızı;
Savaşa,
Teröre,
İhanete
Kaptırmamalıyız.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.