NATO, ISLAH OLUR MU, İFLAH OLUR MU?

A -
A +
NATO; Kuzey Atlantik Paktı, bir soğuk savaş dönemi kuruluşudur. “Pacte”, Pakt; Latince’de “andlaşma” mânâsına gelmekte. II. Dünya Harbi’nden sonra birden fazla “pakt” ortaya çıkmıştı. Biz, Bağdat Paktı ile Balkan Paktı’na yetişemedik. Fakat CENTO’yu biliyoruz. NATO, zaten gündelik hayatımızın bir parçasıydı. Eğer Sovyetler yani onun Kızılordusu, memleketimizi işgale teşebbüs ederse NATO, güya hemen ânında yetişecekti. Bu yüzden “solcular” sokaklarda sol yumrukları havada olduğu hâlde “NATO’ya ha-yır!!!” diye pabuç aşındırıp, gırtlak paralarken “sağcılar” da “komünistler Moskova’ya!!!” diye bağırıyorlardı.
10 yılda bir çıkagelen darbelerin vazgeçilmez iki unsur vardı. Hasan Mutlucan’ın seslendirdiği kahramanlık türkülerinin radyo ve televizyonlarda çalınması ve darbe sözcülerinin darbe bildirisinde NATO’ya ve CENTO’ya bağlı olduklarını sıkı sıkıya dile getirmeleri.
NATO, antikomünist dünyanın kalkanıydı. Merkezi Brüksel’di. Karşısında Varşova Paktı bulunuyordu. Bu da Polonya’nın başkentinde mevzilenmişti. Varşova Paktı da kapitalist emperyalizme karşı kurulmuştu.
1989’da SSCB dağılınca Varşova Paktı da çöktü. Bunun üzerine ’90’lı yıllarda NATO üzerine tartışmalar yaşandı. Varlık hikmeti, Komünist Rusya ve Kızılorduydu. Bu rejim terk edildiğine, o ordu da bittiğine göre bu masraflı teşkilatı elde tutmanın bir anlamı olamazdı. Tartışmalar hayli sürdü. Bazıları bir keşif yaparcasına “yeşil tehlike”ye dikkat çektiler. Yeni hedef bu olmalıydı. O aralar “kökten dincilik”, “radikal İslâm” diye dinimize yönelik fikrî saldırılar yapılmaktaydı. Derin Batı, bunları uydurmuştu. “Cici din” ihdası için de FETÖ eliyle “Ilımlı İslam” kavramını ürettiler. DEAŞ diye “hilafet devleti” kurma düzenbazlığıyla 15 Temmuz darbe teşebbüsünün hikâyesi buralara dayanır.
Neticede NATO’nun devamında karar kılındı. Bunda en büyük istekli ABD idi. Zira bu devlet gerçekte NATO’yu yedek ordusu gibi görmektedir. 15 Temmuz darbe gecesinde NATO’nun ne rolü olduğu, ne yaptığı bugün henüz tam anlaşılmamıştır. Ama şu bilinmektedir; Türkiye, o gece uçak ve tanklarla saldırıya uğrarken NATO kılını kıpırdatmamıştır. Aksine İncirlik, bir kısım darbecilerin kaçıp kaybolduğu bir NATO tesisi olmuştur. Meşhur TSK imamının oraya saklandıktan sonra Avrupa’ya nakledildiği söylenmektedir.
Bu NATO, kuruluş kanunundaki amir hükme rağmen FETÖ, DEAŞ, YPG’nin kanlı saldırılarının hiçbirinde Türkiye’nin yanında yer almadı, destek vermedi, yardımcı olmadı. Aksine geçen hafta Brüksel’de yapılan toplantıda ABD ile birlikte sekiz müttefik devlet, Türkiye’nin Savunma Planı Belgesi’ni engellediler. Bu belgede PYD/YPG bir tehdit unsuru olarak zikredilmektedir. Onlar, bunu yapınca Ankara da gayet haklı olarak mukabele-i bi’l misil umdesi gereği karşı tarafın Polonya ve Baltık devletleri için hazırladığı Baltık Ülkeleri Savunma Planı’na geçit vermedi.  
Şu günlerde NATO’nun 70. kuruluş sene-i devriyesindeyiz. Bu münasebetle teşkilata üye ülkeler, Londra’da toplandılar. Toplantı öncesi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Paris’te yaptığı bir konuşmada bu pakt için “beyin ölümü gerçekleşti” dedi. Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise O’na Ankara’dan aynı kelimelerle cevap verdi.
NATO toplantısı öncesinde Türkiye, Almanya, İngiltere, Fransa ve ABD temsilcileri Londra’da Dörtlü Zirve yapacaklar. Hatırlanacağı gibi Türkiye’ye gelmek istemişler, Sn. Erdoğan, onlara ya Urfa’da toplanılmasını veya Londra’daki NATO zirvesinde görüşebileceklerini haber vermişti.
Ankara, NATO’dan Güvenli Bölge ve Suriye ihtilafında rol almasını, kendisini anlamasını, üstüne düşeni yapmasını beklemektedir. Ancak Avrupa devletleri, Suriyeli mülteciler konusunda yardım vaatlerinde durmadıkları gibi NATO için de bir adım atmıyorlar.
Öyle ise bu NATO’da bir hayır var mı? 
Veya bir başka soru:
Cumhurbaşkanımız, NATO için neden Macron’la kötü oluyor? Sebebi şudur. NATO da AB’ye benzemektedir. Aslında ikisi de ömrünü doldurdu. Ancak, Ankara, bunların üzerinden Avrupa ve Amerika’yı yeri geldiğinde zorlamakta ve pazarlığa mecbur etmektedir. Ayrıca, S-400’ler gibi alışverişlerle Batı’yı gözden çıkarmadığımızı seslendirmektedir. Neticede NATO ve AB geçilip gidilen köprülerdir. Fakat zıddı, rakibi, düşmanı Varşova Paktı, ortadan kalktığı için ıslah olması, niyet olarak da haç’ın, salib’in tesirinden kurtulması mümkün değildir. AB, Müslüman üyesi olmayan bir teşkilattır. NATO da aynı yapıya getirilir mi? Bilinmez. Belki de Sn. Erdoğan, Sn. Macron’u bu ihtimali önlemek için haşlıyor. Keza “İslâm NATO”su diye DEAŞ gibi sun’i bir yapı kurulup NATO ile çatıştırılır mı? Türkiye, NATO’da yer aldığı gibi, İsrail de “İslam NATO’su” adlı garip kuruluşta yer alır mı? Bu da meçhul.
Ancak; devletler yıkıldığı gibi teşkilatlar, paktlar da yıkılabilir. Yıkan taraf olmayalım. Ama ayaklarımız üstünde muhteşem bir dirayetle yükselmeye bakalım…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.