HEPİMİZ SUÇLUYUZ!..

A -
A +
Bir-iki asır öncesine kadar, gelip buraları gezen ve hayretten hayrete düşen seyyahların insan, aile, cemiyet, devlet, ahlâk, cömertlik, dürüstlük… gibi vasıflarıyla öve öve bitiremedikleri bu toprakların insanında, bu milletin içinde bugün şiddet, cinayet, kadın cinayeti, uyuşturucu, dolandırıcılık… almış başını gidiyorsa, mahkemeler boşanma davalarıyla dolup-boşalıyorsa, cezaevleri, mahkûmları almaya yetmiyorsa… suçlu tek değildir, suçlu sadece cani ve fail değildir.
Yüzleşmemiz, ikrar ve itirafta bulunmamız şart:
Vahşice cinayet işleyen, gencecik kızları veya başka insanları öldürenler elbette suçlu. Ama tek sorumlu yalnızca onlar değil. Övüldüğümüz iftihar asırlarından, yerildiğimiz ve bugün de dövündüğümüz günlere geldiysek biz, bir yerlerde hata işledik demektir.
O takvimi, o günleri ve o hataları bulup çıkarmalıyız.
Kadına şiddet, genç kıza katliam, eşe zulüm, yalan, dolan, uyuşturucu, hırsızlık, ırza tasallut, gasp, soygun… başını almış gidiyor ve biz de meseleyi hâlâ tetik çeken, kabza tutan failler ve kanun maddelerinden ibaret görüyorsak kendimizi kandırıyoruz demektir. Bu oyalama, hakikatten bu habersizlik devam ettikçe bu utandırıcı manzaralar bitmez.
Suçlu, sadece bileğine kelepçe takılanalar değil.
Suçlu o kadar çok ki.
Kim suçlu değil ki!..
Hangi devir suçtan âzâde ki…
-Anne, baba, kardeş, amca, dayı, hala teyze… suçluyuz.
-Öğretmen, müdür, dekan, rektör… suçluyuz.
-Yazar, kanaat önderi, konuşmacı… suçluyuz.
-Gazete, dergi, televizyon, bütünüyle medya… suçluyuz.
-Sinemacı, dizi film yapımcısı, sanatçı… suçluyuz.
-Modacı, sanatçı, organizatör… suçluyuz.
-İmam, vaiz, müezzin, ilahiyatçı… suçluyuz.
-Siyasetçi, yönetici, vekil, bakan… suçluyuz.
-Hâkim, savcı, avukat, hukukçu… suçluyuz.
-Dini ve dünü inkâr eden ilerici, yarını görmeyen muhafazakâr… suçluyuz.
-Birey olarak, aile reisi olarak, komşu olarak, cemiyet ve millet olarak suçluyuz.
Kan kaybediyoruz…
Bu işlenen cinayetler, durmayan şiddet, bitirilemeyen gasp ve dolandırıcılıklar, artan suçlar, bozulmanın resmidir. Trafikteki ihlaller bile ancak yükseltilen para cezalarıyla azaltılabiliyor.
Övülen bir milletken neden bu hâle geldik?
Bu sorunun didik didik edilip dürüstlükle cevaplandırılması lazım. Şehirleşmeyi mi hazmedemedik? Dünyaya açılmayı mı idrak edemedik? Aileyi mi bitirdik? Dinimizi, örfümüzü, tarihimizi mi yaşayamadık? Aydınlar, başka iklimlere mi savruldu? Zengin sadece kendini mi düşündü? Sebep ne, neler?
-Cennet anaların ayağının altındadır!
Bu şahane ahlâkı haber veren Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- ümmetinin şu hâline bakmalı. Evladının gözü önünde analar katlediliyor. Katil üstelik o çocuğun babası… Canı adam öldürmek istediği için cinayet işleyeneler, maksatlarına kavuşuyor.
Düşünmemek mümkün mü?
Yoksa;
O bol şeritli yollar hiç yapılmasa, dünya ile yarışan hava meydanları, metrolar, tüneller ve daha neler ve neler olmasa da bütün gayret ve enerji, bütün dikkatler kaybettiğimiz değerlere mi verilseydi?
Sabah terör diyoruz, akşam terör diyoruz. Doğru; ama terörist açık düşman. Şu manzarada ise sinsi bir terör var. Bu terör, İslamlığımızı, insanlığımızı, milliyetimizi, cemiyetimizi, bizi biz yapan ne varsa onları tahrip etmekte. Onlar, biterken ele avuca gelir sadra şifa hiçbir teklif, fikir ve proje yok. Söz bitti; konuşmak değil, icraat ve çare lâzım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.