YUTULMAK İSTENEN KIBRIS DEĞİL KUDÜS!..

A -
A +
Kıbrıs Türkü’nün yanılarak Rauf Denktaş gibi dâvâ sahibi bir devlet adamının yerine seçtiği Mustafa Akıncı, öteden beri rahatsız edici konuşmalar yapmaktadır. “Barış Pınarı Harekâtı” için konuşurken hem 1974 “Kıbrıs Barış Harekâtı” ve hem de Barış Pınarı için “savaşa barış diyerek barış olmuyor, akan kandır!” diyerek bir tavır belirlemişti. Son münasebetsizliği ise gündemdedir: KKTC’de 26 Nisan 2020’de CB seçimi yapılacak. Birinci döneminde bir faydası olmuş gibi 26 Nisan’da tekrar seçilme arzusunda. Buna varmak için de KKTC Başbakanı Sn. Ersin Tatar’ın ifade ettiği gibi Batı’dan, daha doğrusu “Kraliçe’sinden” destek almak için kamuoyu oluşturma faaliyetleri yapıyor. 6 Şubat’ta İngiliz The Guardian gazetesine konuşmuş. Muhabirin, Rusların Kırım’ı ilhak etmeleri gibi Türkiye’nin de Kıbrıs’ı ilhak etmesi gibi “dam üstünde saksağan” kabilinden danışıklı bir soru sorması üzerine cumhurbaşkanının cevabı “korkunç” olmuş. Böyle bir ilhakın Türkiye’nin kendi menfaatlerine de aykırı olduğu yorumunu yapmış. Bir kere böyle bir teşebbüs yoktur. Velev ki olsa bile yani Kıbrıs, bir asır önceki gibi Türkiye’nin vilayeti olsa korkunçluk bunun neresinde olur? Türk’ü ve Rum’u ile ada halkı bugünkü seviyesinden geriye mi düşer? Ada daha mı müreffeh olur? Bir soru daha var; Kıbrıs, bir asır öncesinde dört asırdan bu yana bizim parçamız iken o hâl korkunç muydu? Zihnindeki bir ihtimali vehme dönüştürerek dile getiren bu politikacıya sormalı: “Sen, politika yaptığın ilk günden, Lefkoşa belediye başkanlığından bugüne dek adadaki iki İngiliz üssü için tek kelime ettin mi? ‘İngiltere burada ne arıyor, tarihin hangi döneminde meşru bir yolla bu adanın sahibiydi, burada neyi bekliyor?’ dedin mi?’’ Ada’da Dikelya ve Akrotiri isminde iki İngiliz üssü, asker ve silahları vardır. Bu üsler, fiilen hükümsüz kalmış Kıbrıs anayasasına dayanmaktadır. Hatta Akrotiri’nin devlet statüsünde olduğu bile iddia edilebilmektedir. Mülakatında “ikinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım!” diye saygısız bir laf daha etmiş. Bilindiği gibi Hatay, Fransızlardan istiklalini kazanınca ilk reisicumhuru Tayfur Sökmen olmuştu. Cumhurbaşkanlığı devam ederken 1939 yılında yapılan bir plebisit, sandık yoklamasıyla halk, Türkiye’ye, ana gövdeye katılmayı tercih etti. Açıktır ki bu sözü ederken merhum cumhurbaşkanın yaptığı vatanperverliğe, îmâ ile “ihanet” demektedir. Şimdilerde çok da bilinmeyen güzel bir söz vardır. Der ki: “Dînime taan iden, bâri Müselman olsa! Dînime sataşan, bari Müslüman olsa!’’ “Hatay Cumhuriyeti”nin devlet reisini tarih önünde kapalı cümlelerle yargılamak isteyen bari millî olan bir icraat ortaya koysa gam değil. Bu kimse İngiliz gazetesine yaptığı konuşmada “Kıbrıs’ta bir ân evvel âdil bir federal çözüme gidilmesi gerektiği”ni ifade etmekte. Dediğine göre “yıllar geçtikçe bölünmüşlük kalıcı hâle gelmektedir. Acele etmemiz lâzım, bunca yıldan sonra bir dönüm noktasına, belirleyici bir âna geldik!” diyor. Ona nazaran bir federasyon kurulduğunda Türk tarafı, Rum tarafından ekonomik olarak destek alacağı için Türklerin Türkiye’ye muhtaçlığı da kalmayacaktır. Hâlbuki Rumlar, böyle düşünmüyorlar. Onlar da Yunanlılar gibi 1453’ten ve daha yakın olarak 1820’den beri takip ettikleri Megali İdea peşindedirler. Megalo yahut Megali İdea, “Büyük Ülkü” demektir. Bizans’ı yeniden inşa ederek İstanbul’u “Konstantinopolis” adıyla tekrar başşehir yapma fikrinin adıdır. Türklere yardımcı olacak Rumlar, neden katliamalar yaparak bizi, müdahaleye mecbur bırakmışlardı? Türkiye, bundan dolayı 15 yıl iktisadi abluka yaşayarak az sıkıntı çekmedi? Rumlar, o katliamı yaparken kâğıt üzerinde bir Kıbrıs Anayasası ve sözde iki toplumlu bir Kıbrıs Devleti vardı. Cumhurbaşkanı Rum, yardımcısı Türk’tü. Bunlar işlemediği için EOKA katilleri, Türkleri kadın ve çocuk demeden hunharca şehîd ediyorlardı. Adı geçen, bunları ya bilmiyor veya önem vermiyor? Onun ürktüğü “korkunç” dediğidir. Rusya’nın Kırım’ı yutması gibi, Türkiye de adayı ilhak ederse Kıbrıs’ı yutmuş olur. Bir mülk sahibinin, mülküne girmesi, yutma mıdır? Kıbrıs, devrin siyasi taktikleri gereği 1878’de Büyük Britanya’ya kiraya verilmişti. Bu bir gerçek. İkinci ve daha büyük gerçekse T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki belgelerdir. Bu belgeler, Kıbrıs adasının tamamının vakıf malı olduğunu ispatlar. Eğer, 1974’te bugünkü kudretimiz olsaydı belki de Kıbrıs’ın tamamı alınırdı. Buna rağmen bu, yapılmalıydı. Ancak Başbakan Ecevit, üçte birle yetindi. Bu durumda ambargo, 15 değil de 25 sene sürerdi. Buna rağmen bugün, hedefimiz Kıbrıs’ı ilhak değil, BM’nin itibarlı ve sözü dinlenir üye bir devleti yapmaktır. Onun için açık veya dolaylı lakırtılarla Türkiye’nin Kıbrıs’ı yutacağı gibi bir şey demenin hiçbir anlamı yoktur. KKTC Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden bu şahsın ismi Müslümanlar için çok değerli olan “Mustafa”, soyismi de Türk’ün Kızılelması’nın sevdalısı Akıncı’dır. Mustafa Akıncı, Londra üzerinden Türkiye’ye sataşırken tek cümleyle olsun Netanyahu-Trump ittifakının Kudüs’ü yutma çabası olan güya “Barış Planı”na dair tek cümlelik muhalefet etti mi? Ona da “bu nasıl barış?” dedi mi? Kudüs diye bir derdi var mıdır? Kudüs diye, Filistin diye, Somali, İdlib… diye derdi olanın Hala Hatun’un beklediği Kıbrıs’a bakışı böyle olmazdı.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.