AZERBAYCAN İÇİN KIBRIS MİSALİ

A -
A +
 
Üniversiteye başladığımız yıllarda ilk defa gittiğimiz Süleymaniye, Bâyezıd gibi selâtin camilerinde cuma günleri vâiz efendiler sedef kakmalı değerli kürsülerinde "…azîz cemaat, bugünkü dersimizde" diye söze başladıklarını işittiğimizde bu söz bizi düşündürmüştü. Çünkü o vakte kadar dersin sadece sınıfta olduğunu sanıyorduk. Hâlbuki ileride hayatın bizatihi ders olduğunu öğrenecektik.
Tarih kitapları niçin okunur?
Dün yaşananlardan dersler çıkarmak için. Bugünkü Karabağ ve Ermeni meselesini ve Kuzey Suriye Meselesini Yavuz Sultan Selim Hân’ın Çaldıran Bağdat ve Mercidabık sefer ve zaferlerini, IV. Murad Hân’ın Revan ve Bağdat sefer ve zaferlerini çok ama çok iyi tahlil etmeden çözmek mümkün değildir. Bu bahisler, sadece birkaç vilayetle alakalı değildir. İşin içinde Diyar-ı Bekr’den Tebriz’e, Türkistan’a kadar uzanan, Kafkasları, Gürcistan’ı içine alan, dünya görüşü ve ahiret inançlarını kıyaslayan, sefer tedarikinden harp silahlarına kadar savaş sanayiini kucaklayan, sadakat ve ihaneti aynı anda gösteren manzaralar mevcuttur.
Azerbaycan için en yakın ders Kıbrıs Harekâtıdır…
Aklın yönlendirdiği cesaret savaşın bir numaralı ihtiyaç unsurudur. IV. Murad’a "İkinci Yavuz" deniyordu. İkisi de korku nedir bilmeyen dâhi kahramanlardı. Kıbrıs Harekâtı, Kunuri’yi saymazsak, 1922’de silahı elden ilk bıraktığımız 30 Ağustos Zaferinden sonra o silahı 52 sene sonra tekrar elimize almamızdır. O günlerde iki dünya harbini arkada bırakmış nesiller işbaşındaydı. Birinde koca bir imparatorluğu, uçsuz bucaksız toprakları kaybetmiş, ikincisinde harbe girmemiş fakat yokluk, kıtlık, karne şartları perişan etmişti. Kıbrıs müdahalesi, bu psikoloji içinde icra edilmekteydi. Bu çekingenlikle harekât yapıldı. Pekâlâ bir harp iken adına "Barış Harekâtı" dendi. Kıbrıs’ın tamamı zapt edilmek gerekirken üstelik de iki hamlede ancak üçte birine hâkim olundu. "Kıbrıs Cumhuriyeti" yerine "KKTC" dendi. Taviz hem harekâtın ve hem de devletin adında yer aldı. Oysa adanın tamamı alındıktan sonra Rumlara dönülür ve "isteyen yerinde kalır, isteyene malının bedelini veririz dilediği yere gidebilir" denirdi. Zaten uzun asırladır birlikte yaşıyorduk. Bunlar yapılamadı. Kıbrıs’ı 1878’de İngiltere’ye kiraya verdiğimiz bir kere dile getirilmedi. Adanın tamamının ecdadımızın vakıf mülkü olduğu hatıra bile gelmedi. Bunun yerine Cenevre’de müzakerelerle zaman öldürüldü. Hadiseye karışan çoğalınca iş kördüğüm hâline geldi. Dışişleri Bakanımız Turan Güneş’e hakarete kadar gidildi. İngiliz mevkidaşı bunu yapmıştı. Nihayet nereye varıldı? Varılan yer çok vahim. Bugün KKTC’nin başında Ankara’ya değil, güney Rumlarına ve Atina’ya daha yakın bir Cumhurbaşkanı var. Üstelik bu cumhurbaşkanı yakındaki seçimde  yine aday. Belki yeniden seçilecek.
Buradan Azerbaycan için alınacak ders şudur:
Bir hafta evvel "Karabağ’ı kurtarmak yetmez!" diye bir yazı kaleme almıştık. Bunu ekranlarda da tekrarladık. Bu kadar kelimeyi söz değirmeninde öğütmemizin sebebi, o yazıda sözünü ettiğimiz gerçeğe cesaretle hamledilmesi içindir. Dediğimiz şudur. Bir kere daha tekrar ediyoruz.
-Karabağ kurtarılırken Nahcıvan’la Karabağ arasına bir hançer gibi sokulmuş olan Ermenistan uzantısı parça da kurtarılmalıdır. Bu harita, emperyalist devletlerin çizimidir. O hançer veya kama çekip çıkartılmazsa Ermenistan ihtilafı bitmez. 30 km’lik bir arazi, Türkiye ile Azerbaycan’ı, Türkiye ile Türkmenistan ve Türkistan’ı koparmaktadır. Bölgeye dair hukuki ve tarihî altyapı iyi hazırlanmalıdır.
Demir tavında dövülür. İş uzadıkça araya girenler çoğalacaktır. Nitekim Rusya Federasyonu Başkanı Putin her iki devletin dışişleri bakanını Moskova’ya çağırdı. Olaya kendine göre şekil verecektir. Yarın Ermenistan ve Azerbaycan liderlerini de çağırabilir. Başka merkezler de devreye girebilir. Bunun yanı sıra başlayan müzakereler uzar ve ihtilaf içinden  çıkılmaz hâl alır. Zamanın aleyhimize işlemesine müsaade etmemeliyiz. Bakınız yarım asır sonra Kıbrıs’ta Maraş bölgesi ancak açılıyor. Yavuz Sultan Selim’deki IV. Murad Han’daki o cesaret, devrin idarecilerinde de olsaydı Kıbrıs, bugün çok farklı bir yerde olurdu. Dünle bugün arasında  şu fark var ki bugün Sn. Erdoğan da Sn. Aliyev de cesaretle hareket etmekteler. Bu cesaretin gereğini icra etmeli.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.