İNKÂRIN SINIRI

A -
A +
 
Gündemi takip eden her yazar bilir; bazen yazacak konu bulmakta sıkıntı çekilir; sanki yer demir, gök bakırdır. Bazen de konu seçmekte zorluk yaşanır; zira yazılacak mevzular, yağmur misali boşalmaktadır. İkincisinin olduğu günlerdeyiz. İçeride ve dışarıda gündeme ve yurdumuza dair Fransız Senatosunun sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni tanıma şaşkınlığından Katar’la münasebetlerimizin daha bir pekişmesine, BAE’nin İsrail’in yoldaşı olma ihanetine kadar mevzular çok, hatta yığınla. Bunların bazıları kitaplık çapta köklü mes’elelerdir.
Şu var ki gündemde her ne olursa olsun; mes’elelerin mes’elesi  “Covid -19’’ salgınıdır. Bu bir şahıs hastalığı, kavim derdi, bölge çıkmazı değil, arz küre âfetidir. İbretlik, dehşetli tarihî bir olaydır. Geçmişte çok salgınlar olmuştur ama böylesine 7 kıtayı kuşatanına herhâlde bin yılda bir rastlanır. Tıp insanlarının verdiği malûmata göre bütün dünyadaki “Covid-19’’ virüsünün toplam ağırlığı en fazla iki grammış.
Hadisenin idraki göz ardı edilemez. 2 gram, 7 milyarı tutsak almış durumda. Tüyler ürpertici ve düşündürücü bir gerçek. İnsana, inkârcıları hatırlatıyor. Münkirler veya cilalanmış adıyla ateistler, hep onu derler. “Allah’ı göster inanayım! Ben, gözümle görmediğime inanmam!’’
Şimdi böyle diyenlere sorma vaktidir:
-Covid virüsünü görüyor musun?
Bu soruyu soranın yüzüne tuhaf tuhaf baktıktan sonra  elbette “hayır’’ diyeceklerdir. O zaman ikinci soruyu sorma, taşı gediğine oturtma hakkı doğar:
-Covid virüsünü görmediğin hâlde varlığına inanırken, Allah’ı görmediğin hâlde yokluğunu nasıl iddia edebilirsin? Üstelik virüsü, bilim adamları, Allah’ı her Peygamber haber vermektedir.
Evet; yüce Allah vardır; hayrı da şerri de yaratan O’dur. Diğer yandan “derdi veren, dermanını da verir!’’ deyişi boşuna değildir. Şimdi Covid illetinin dermanı için Çin, Rusya, Almanya; ABD; buralardaki şirketler, yarış hâlindeler. Ancak; hamdolsun ki bu defa biz de Türkiye; Türk şirketleri de bu yarışın içindedir. Dünya devletlerinden aşı alınacak ve vatandaşlarımıza tatbik edilecektir. Lakin kendimiz de aşıyı bulma kademesine yaklaşmış vaziyetteyiz.
İncelik şuradadır:
Aslolan aşıyı bulacak şirket ve devletlerin bu “derman’’a insanların çaresizliğinden istifadeyle petrol muamelesi yapmamaları, yeni sömürgeci iştahalar göstermemeleri; “bir damla aşı, bir damla kan!’’ dememeleri, aşıyı bir zenginleşme ve müstemleke silahına dönüştürmemeleridir. Aşının bulunması, ayrı bir imtihan olacaktır. Bulan devletler, bir fazilet, erdem imtihanı vereceklerdir. İmtihanın verilip verilmeyeceği, yarınlara şeref mi utanç mı miras bırakılacağı birkaç aya kadar belli olur. Ama korkarız ki bunun da Çörçilleri çıkar. İngiliz, Başvekilinin bu sözü, bir asır sonra tekrar sorgulanmaktadır. Bir asır sonra da günümüzdeki ayıplar dile gelir.
Şimdi Türkiye olarak biz vatandaşlara düşen “maske-mesafe-temizlik’’ üçleme mükellefiyetine muhakkak surette uymaktır. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Müsamaha etmek suça ortaklık anlamına gelir. Hükûmet, diğerlerini de takip etmeli ama bilhassa maske şartına uymayanlara “taksirle adam öldürmeye teşebbüs’’ suçu uygulamalıdır. Günlük ölü sayısı iki yüze yaklaşmışken bazıları, hâlâ gamsız, tasasız ve vicdansız bir küstahlıkla sokak-meydan dolaşmakta, köşede dikilip sigarasının dumanını savurmaktadır.
Gündem çok yoğun olduğu hâlde bir kere daha “Covid-19’’ salgınını yazdık. Zira “her şeyin başı sağlık’’ darbı meseli çok doğrudur. Hastalandıktan, hastalık, salgın hâline gelip yığınları tehdit ettikten sonra başka diğer bahisler tâli, sonraki işlerdir.
Bundan dolayıdır ki Cihân Padişahı Kanunî Sultan Süleyman Hân, Muhibbi Dîvanı’nda o meşhur beyti terennüm etmiştir. Şiir uzundur. Fakat meşhur olan beyti şudur:
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet, cihânda bir nefes sıhhat gibi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.