ANKARA DİPLOMASİ MEYDAN MUHAREBESİ!

A -
A +
Artık Avrupa Birliği üyesi olmayan İngiltere ile Türkiye, geniş çerçeveli, bir ticârî andlaşmaya imza attılar. Söylemeye gerek yok ki Ankara, güzel menfaatler ihtiva eden bu anlaşmayı imzalarken 1838 tarihli Balta Limanı andlaşma felâketini unutmamıştır. 29 Aralık 2020 Tarihli "Serbest Ticaret Andlaşması"nın imza sahiplerinden İngiltere veya resmî sıfatıyla Büyük Britanya Krallığı’dır ve AB’den çıkmıştır. Diğeri, AB’ye üyelik için 60 yıl geçmiş olmasına, bu zaman zarfında teşkilat üç kere isim değiştirmesine ve eski SSCB peyklerini, hatta Güney Kıbrıs Rum İdaresi gibi bir mahalle devleti bile kolayca arasına almasına rağmen hâlâ samimiyetsiz bir üslupla oyalanan Türkiye’dir. Bize göre; Mevzubahis andlaşmayla İngiltere, AB’yi devre dışı bırakıp işini daha çabuk ve daha verimli yapma avantajını yakalamış, Türkiye de yaşadığı oyalama ve sürüncemede bırakma hîlelerini böyle bir taktik manevrayla delmiştir. Bundan dolayıdır ki AB tavır değiştirerek Ankara ile yeniden görüşme yoluna girdi. Yine bundan dolayıdır ki Atina, Ankara’nın görüşme çağrısını uysallıkla kabul ederek istikşâfî görüşme teklifini kabul etti. Hâlbuki aynı AB kısa süre evvel Türkiye’ye yaptırım kararları almıştı. Sözcüleri de bu kararları Ankara’ya sopa olarak göstermekle meşgullerdi. O sopalar sobaya mı atıldı her ne olduysa birden ortalıktan çekildi ve kış günü ortalık bahara döndü. Bu manzarayı, ABD ile münasebetlerde de yaşayabiliriz: Joe Biden’ın ABD genelkurmayının "muhtıra"sıyla da garantilenen Başkanlığı üzerine daha evvel ettiği "iktidara gelirsem Türkiye’de muhalefete destek vererek Erdoğan’ı devireceğim!" diye yaptığı çıkışlarının hiçbir değeri kalmayacaktır. Bugün Başkanlıktan gönderilme safhasında olan Trump, iktidarının sonunda kendi iradesi işin içinde olsa da olmasa da orada da derin Amerika Ankara’ya karşı çirkin müeyyide kararları almıştı. Ama Başkan Biden’le birlikte o sopalar da mecburen şöminelik olacaktır. Washington, Ankara ile köprüleri atamaz. Doğan yeni şafakta Ankara, hem Washington’a, hem Brüksel’e; hem AB’ye hem NATO’ya karşı düne göre daha sağlam bir yerdedir. NATO ve AB dünkü kuvvetlerinde değiller. NATO zaten varlık sebebi olan Sovyetler dağılıp tehdit, ortadan kalktıktan sonra ciddi bir ihtiyaç sebebi de değildir. Kaldı ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Ankara’da AB sefirlerine yaptığı konuşmada da dile getirdiği gibi NATO kendini bağlayıcı hukuki mevzuata rağmen Türkiye, terör örgütlerinin saldırılarına maruz kaldığında kılını kıpırdatmamıştır. AB de aynı ahvaldeydi. Bir kere daha söylüyoruz: NATO da AB de ömrünü tamamlamıştır. SSCB yıkılınca NATO-Kuzey Atlantik Paktı’nın önce lağvedilmesi düşünülmüş, sonra "yeşil tehlike"ye karşı kullanmak için devam etmesi dile getirilmiş, fakat "yeşil tehlike" derken İslâmiyet’i kasdettiklerinden Türkiye de bir NATO mensubu olmakla bu fikirden de caymışlardı. İşsiz kalan teşkilat, bu defa derin Amerika tarafından "yedek Amerikan ordusu" gibi telakki edildiğinden Mısır’da darbeyle iktidar değiştirilmiş, 15 Temmuz’da da İncirlik üzerinden bir kısım darbeciler örtülü himaye görmüşlerdi. Aslında eski Başkan Donald Trump, zaman zaman NATO’yu Amerika için yük görür beyanatlar vermişti. Bu homurdanma, yarın ciddî bir Washington tezi olup da ABD bu teşkilattan çekilirse NATO, Balkan veya Bağdat Paktları gibi tarih olur. Keza İngiltere gibi yarın Almanya da AB’den ayrılırsa ortada Avrupa Birliği de kalmaz. Macron Paris’inin hırçınlığı biraz da bundandır. Fransa, mevcut AB’den ziyade yeniden şekillenebilecek bir AB’de "riyaset"e geçme hülyaları peşinde olabilir. Görünen o ki AB’nin dağılması kaçınılmazdır. NATO gibi AB de yaşayamaz. AB, ya dağılacak veya küçülecektir. Küçülünce o eski Sovyet sömürgeleri ve Güney Kıbrıs gibi ülkeler, safra olarak görülüp gemiden atılarak güçlü Avrupa devletleri ile yola devam edilir. Bu kemiyette küçük, keyfiyette büyük AB, 5 veya 7 devlet olabilir. O takdirde bu devletlerden birinin Türkiye olacağına şüphe yoktur. Batı hatırlamalı ki Orta Asya’dan çıktığımızdan beri sürekli Batı’ya doğru yürüyoruz. Kızılelma’yı Batı ufuklarında tahayyül ediyoruz. Bunu bir dönem askerî akınlarla yaptık. 1962’den bu yana sivil hareketlerle gerçekleştiriyoruz. Biz, 1353’te Süleyman Paşa komutasında sallarla Rumeli’ye geçtiğimizden bu yana Avrupalıyız. Bunu Avrupa-i Osmanî’de yani güney Avrupa’daki Osmanlı topraklarında her şeye rağmen bugün de ayakta kalmış muhteşem eserlerimiz, ispat etmektedir. Hadise, kudretli olmamız ve bunun devamındadır. Karşı tarafın müeyyideden geri adım atması, UK-Birleşik Krallığın bizi doğrudan refîk kabul edip mukavele ve muahede imzalaması bundandır. Allah korusun, yarın rüzgâr tersine dönse yeni bir Balta Limanı karşımıza çıkar. Bu yüzden ve her sebeple içerideki şu boğazlaşma bitmelidir. Bu ülke, her vatandaşımızın mahallesidir. Her vatandaş eşittir, kimse öteki değildir, bu vatanda kimse misafir değildir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.