GÖÇ

A -
A +
Bugünkü dünyanın en ciddî mes’elelerinden biri göç vak’asıdır. Belki Covid-19 salgını bu gerçeği perdelemiştir ama vaziyet aynen böyle. Salgın, er veya geç bir gün biter, fakat göç, sürüp gider. Adına ister göç, ister muhacirlik, ister sığınma, ister mültecilik… ne denirse densin insanın doğduğu, yaşadığı, toprağı olarak, vatanı olarak benimsediği yerden kopup meçhule doğru yol alması ne dünün problemiydi, ne bugünün problemidir ve ne de yarının problemi olacaktır. Bu, çok kere bir dramdır. İnsanlığın bu tarafı; insanlığın bu hâile ve gâilesi, tarih kadar eskidir. İsrafil aleyhisselâmın “buraya kadar!” anlamında kıyamet habercisi sur’unu üflediği âna kadar da sürecektir. Nitekim beşerin dünya macerası bir hicretle başlar. İlk insan ve ilk Peygamber Âdem aleyhisselâmın cennetten çıkarılarak dünyaya gönderilmesi bir göçtür. Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın çok sevdiği şehri Mekke’den, sonradan adını Medine diye değiştireceği Yesrib’e hicreti destanî büyük bir hicret ve İslâm tarihinin kader kavşağıdır. Musa aleyhisselam gibi diğer başka Resul veya Nebilerin de hayatlarında hicretler vardır. Hicretler, muhaceratlar, göçler, ilticalarda… gözyaşı vardır, acılar, haykıran sesler, tahammülfersa çileler vardır. “Ah vatan!” nidaları dört duvarları inletir. Sıla ve gurbet diye kavramlar insan gündemlerini doldurur. Şu tarafı ise ayrı bir gerçek; beşeriyet, aynı zamanda bu göçlerle medeniyet merdivenlerinde yükselir. Göçlerde kavimler evvela birbirlerine yabancı kalırlar. Yerli olan yabancıyı öteler ve iteler. Yer yer husumetler yaşanır. Ne var ki zamanla yeni gelen, o cemiyet için aşı olur. Yerli halkın yemekten ticarete, san’attan zanaata kadar hayatı zenginleşir. Dahası yaşlanmaya yüz tutmuş cemiyetler gelen gurbetçilerle gençleşip gürbüzleşirler. “Kavimler Göçü” Orta Asya’dan batıya doğru yaşanmış bir insan seli hareketliliğidir. Göçler, az gelişmiş bölgelerden çok gelişmiş ülkelere, fukara iklimlerden müreffeh diyarlara doğru olur. Keza bazı zaferler, göçe kapı aralar. 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu bize vatan oldu. Amerika misalinde olduğu gibi bazı keşifler göçlerin diğer sebeplerindendir. 1962’lerden itibaren Türklerin Avrupa şehirlerinde görünmeleri fakirlikten kaçıştır. Suriyelilerin Beşar Esad zulmünden kurtulmak için vatanlarından meçhule yol almaları da zulümden kaçışa misaldir. Göçler, iç ve dış diye ikiye ayrılır: Adnan Menderes iktidarıyla birlikte hayatımıza yollar ve yeni vasıtalar girince köyden şehre, küçük şehirden büyük şehre göçler yaşanır olageldi. O iç göç, aradan üç çeyrek asır geçtikten sonra yeni yeni durmaya başlamıştır. O kadar ki bu dönem içinde bazı aileler birkaç kere şehir değiştirmişlerdir. Bu iç göçler Anadolu’nun, Tanzimat’tan sonra bir asırdır bozulmayı yaşamakta olan büyük şehirleri, gecekondularla başlayarak çevreden merkeze doğru bir fetih hareketidir. O göçler olmasaydı bugün Türkiye’nin inanç, insan, siyasi ve sosyal yapısı elden gitmişti. Sevgili Peygamberimizin Hicret’i ilahi irade icazetliydi. Bunun gibi diğer iç ve dış göçler de elbette kader fermanlıdır. Bizdeki iç göçü kaydettik. Bizden Avrupa’ya 60 yıl önce akan göçün ise bugün mevcut ve müstakbel neticeleri itibarıyla bir anlamda 3. Viyana Seferi olduğunu düşünüyoruz. Biz, merhamet medeniyetinin fertleriyiz. Bu yüzdendir ki düşmüşe elimizi uzattık. 16. Asırdayken II. Selim zamanında Endülüslü Yahudileri Selanik, İzmir ve Balat’a yerleştirmiştik.  1830’da Polonya’da politik buhran çıkınca bir kısım Polonyalılara Polonezköy’de yer açtık. 1853-56 Kırım Harbiyle Tatar Türklerini İstanbul köylerine kabul ettik. 1293 Osmanlı Rus Harbiyle Kafkaslar ve Balkanlardan milyonlar merkeze aktılar. 1917 Rus ihtilaliyle Beyaz Ruslar, İstanbul’u doldurdu. II. Dünya Harbi’nde Alman Yahudileri, şefkatimize sığındılar. 1979’daki Rus işgali üzerine Afganistan ayrılan mültecileri Van ve Kayseri gibi şehirlerimize dâhil ettik. Yine 1979’da Humeyni darbesi üzerine bir kısım İranlılar bize geldiler, 1984’te Todor Jivkov zulmünden bunalan 300 bini aşkın Bulgaristanlı Türk, ana vatana döndü. 16 Mart 1988 tarihindeki Halepçe katliamında Saddam’a karşı Kürtlere çare olduk. 2 bin başlarında Hafız Esad’a karşı yine Kürtlere kol-kanat olduk. Uzunca bir zamandan beri de işsiz kalmış 100 bine yakın Ermeni’ye ise iş veriyoruz. Ve en sonunda da 2011’de “Arap Baharı” aldatması üzerine çıkan Suriye iç savaşında bombalardan kaçan 5 milyon Suriyeliye kucak açtık. Şimdi de Afganistan’da gelişmekte olan yeni siyasi olaylar yüzünden yeni bir göç dalgası veya dalgaları beklenmekte. Son çeyrek asırda yalnızca Suriye’den değil, Afganistan, Orta Asya, Ermenistan, Irak, Yemen, Afrika ve Balkanlardan göçler almaktayız. Kıtamızda, bölgemizde, yerkürede, insan hareketliliği bitmeyecektir. Adaletsizlikler devam ettikçe göçler de sürüp gider. Tabiî bu gerçeklerin varlığı göçe kayıtsız kalmayı gerektirmez. Çünkü göçlerle aynı zamanda, her çeşidiyle kaçakçılık, insan istismarı, terör gibi birçok zararlı faaliyet doğabilmektedir. Diğer taraftan yerli nüfusla yabancılar arasında zaman zaman türlü dengesizlikler yaşanabiliyor. Ne doğacak düşmanlıkla yabancı mağdur olmalı ve de de vatandaş haklarını kaybetmelidir. Her şart altında kim olursa olsun insan mağdur olmamalı, istismar edilmemeli. Adalet dengeyi temin edebilmektir. Göç, büyük olaydır. İyi yönetilirse uzun vadede çok yönlü fayda elde edilir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.