ASRIN RÜYASI

A -
A +
Türk Devletleri, İstanbul’da toplandı.
Bu buluşma, asrın hadisesidir.
30 yıl öncesine kadar yeryüzünde müstakil Türk devleti olarak bir tek Türkiye Cumhuriyeti vardı. Bugün, BM-Birleşmiş Milletler’e bizden başka Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan da bağımsız devlet olarak âzâdırlar. KKTC gözlemci üyedir. Demek oluyor ki Sovyetler Birliği’nin yıkıldığı 1990 başlarına kadar yerkürede tek bağımsız Türk devleti mevcutken bugün 8 devlet vardır.
Ayrıca 30 milyon civarındaki nüfusu ve Türkiye topraklarının 2 katı arazisiyle Şarkî Türkistan’ı hatırlamalı. 30 milyon civarında Türk de İran dâhilindeki Cenubî Azerbaycan’da mevcuttur. Afganistan, Irak ve Suriye’de de ülke nüfuslarına nispetle azımsanmayacak Türkmen nüfus yaşamaktadır. Ayrıca Rusya’nın işgalindeki Kırım vardır. Bunlardan sadece Doğu Türkistan muhtar idaredir. Diğerleri yaşadıkları ülkenin vatandaşlarıdır. Lakin Uygur Türklerinin sahip olduğu özerklik, Pekin’in sert uygulamalarıyla lafta bir otonomidir.
Şu saydığımız devletlerimizin tamamı, bugün Uygur Türklerinde olduğu gibi Sovyetler döneminde göstermelik muhtariyete sahipti. Büyük bir komünist zulmü altındaydılar. Onların yaşadıklarını bugünkü nesillere inandırmak zordur. Haklıdırlar zira insan, insana böylesi muameleleri yapamaz.
Yirminci yüzyıl, Türklerin ve topyekûn İslâm ümmetinin kayıp asrıdır. Hilâfet ve dirayet merkezi Payitaht İstanbul, bütün bu bahsettiğimiz dünyanın bakıp saatini ayarladığı bir şehirler üstü şehirdi. Payitahttan, Topkapı’dan çıkan kararlar, istikametleri tayin ederdi. Emperyalistlerin Devlet-i âli Osman’ı, saf dışı bırakması üzerine Türkiye dâhil bütün bu âlem öksüz kaldı. Bir asır sonra, bugün henüz olmamız icap eden yerde olmasak bile oraya varmak için yürüdüğümüz yolda çok ciddi mesafeler aldığımız için Türk dünyası silkinmeye, kendine gelmeye varlık hikmetini idrak etmeye başlamıştır.
"Darısı İslâm âlemine" deriz…
Türk dünyası, şartlanmışlıktan kurtulup derlenip toparlandıkça kardeşlik duyguları da pekişti. Hafızasını tazelemeye başladı. Bir ve beraber hareket etme adına önce "Türk Keneşi" kuruldu. Bu meclisin adı daha sonra "Türk Konseyi" oldu. Şimdi layık olan ismi aldı. Birliğin yeni adı "Türk Devletleri Teşkilatıdır. Müşahit de olsa Türkmenistan da artık aramızdadır.
İsmail Gaspıralı, aslında bir buçuk asır evvel "dilde, fikirde, işte birlik" sözüyle böyle bir ittihadda nasıl şekillenileceğini resmetmişti:
Bu 3 umdenin temeli ise dilde birlik yani bütün Türklerin Türkçe anlaşabilmesi, yazabilmesi, yazışabilmesi ve okuyabilmesidir. 19. Asırda ve 20. Asrın başında İstanbul’da çıkan bir kitap veya gazete yeryüzündeki bütün Türkler tarafından okunabiliyordu. Bundan dolayıdır ki Türkiye, Osmanlı Türkçesi elifbası kullanırken Çarlık ve Sovyet Rusya’sı işgalleri altındaki Türk ülkelerinin alfabelerinin Kiril yazısı olması mecbur tutulmuştu. Bağımsızlığına kavuşan Türk devletleri, 1990’larda alfabe tercihi yapma kararı alırken bizim, bu sütunda "Türkiye, hangi harfleri kullanıyorsa o alınmalı" diye yazmamız dilde birlik kurulması maksadından dolayı idi. Nitekim öyle oldu. Buna rağmen Türkiye alfabesinin de diğer devletlerimizdeki alfabelerin de mutlaka gözden geçirilmesi ve aralarında da mutabakat kurulması şarttır. Osmanlı Türkiye’sindeki elifbamızda 33 harf varken Cumhuriyet Türkiye’sinde ifade zenginliği 28 harfe gerilemiştir.
TDT-Türk Devletleri Teşkilatı’na mensup devletlerimizin ilk ve acilen yapacakları birinci çalışma dilde birlik yani Türkçe birliğidir. Bu, tez zamanda olmaz fakat üzerinde durulursa çok da gecikmez. Zorlama Türkçelere kaçmadan esas üzerinde durulursa iş kolaylaşır. Toplantılarda devlet reisleri ve bakanlar, hitabetlerini ortak Türkçeyle yapmalılar.
Fikirde birlik; gâye birliğidir. Aynı müşterek hedefe, aynı “Kızılelma”ya yürüme sevdasıdır. Yekvücut hissetme samimiyetidir. Uygur Türklerinin hiç olmazsa güçlü bir özerkliğe kavuşmaları, KKTC’nin tanınması, bu devletler arasında vize olmaması, NATO benzeri askerî varlıklar kurulması, Türkçe’nin BM’nin resmî dillerinden olması ve benzeri adımlar böyledir.
İşte birlikse ticarette, iktisatta, kazançta ortak harekettir. Dayanışma hâlinde hep beraber kalkınıp, kişi başına yüksek millî geliri yakalamaktır.
Türk devletlerinin en azından büyük kısmının istiklallerine kavuştuktan çeyrek asır sonra Payitahtta bir gönül çatısı altında toplanmaları asrın rüyasıdır. Böyle bir güzellik çeyrek asır evvel ancak rüyada görülürdü şimdi -elhamdülillah- hakikat oldu.
Bugünlere gelmede merkez ülke Türkiye’nin vesayet zincirlerini kırıp yükselişe geçmesinin büyük tesiri vardır. Libya’da, Suriye’de Irak’ta olmamız, Mavi Vatan inşa etmemiz, bakışları Ankara’ya çevirmiştir. Türkiye’nin 30 yıllık Dağlık Karabağ dramını bitirmede Azerbaycan’a "İki devlet, tek millet" inancıyla yürekten destek verip büyük bir zafer kazandırması ise Türk dünyasının gözünü açmış ve bu teşkilatın kurulmasında teşvik edici olmuştur.
Türk Devletleri Teşkilatı’nda ayrıca halkı Turanî bir ırk olan Macaristan da vardır. Öyle ümit ve temenni ederiz ki zaman içinde Bulgaristan, Bosna, Makedonya ve Arnavutluk gibi Balkan devletleri de TDT’na dâhil olurlar. Buralarda da ciddî Türk nüfus olduğu gibi toprak da Türk kokuludur. Nitekim şu aralar bir Türk, Bulgaristan’daki seçimlerde Cumhurbaşkanı adayıdır.
Böylece takvimler 2071’i gösterdiğinde Adriyatik’ten Çin’e Türk Asrı doğmuş olur…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.