KAR SEVGİDİR

A -
A +

"Viktor", hikâyesini, eski yazılarımdan birinde ve o hâdiseyi, yeniden yaşarcasına yazdığım "Bobi"den önceki köpeğimizin ismiydi. Bu fino; küçük sevimli köpeklerimize "Victor" ve "Bobi" isimlerini, diğer 3 ağabeyim gibi bugün o da rahmetli olmuş olan ve Eğrikapı’da anneciğim ve yengeciğimle birlikte âdeta İstanbul’a girip çıkanları yine cömertliklerinin bir eseri olarak ağırlayıp-uğurlayan Ekrem ağabeyim vermişti.

Viktor vak’asında olsa olsa 6 yaşındaydım. Çakıl mezrasından Harput merkeze bağlı bir muhtarlık olan Har’a taşınmıştık. Hakîkaten öyle; insan hayatı, bir göçler silsilesi. 5 yaşında Çakıl’dan daha sonra Keban Barajı’nın sularına gömülecek olan Har köyüne, 9 yaşında Har’dan Adana’ya, 19 yaşına gelince de Asrî Mezarlık’ta babamı bırakarak Adana’dan İstanbul’a taşındık… Ve bir bakıma bunların devamı denecek askerlik ve yurt dışı yılları…

Âdem aleyhisselâmın dünya dönemiyle başlayan göç, hicret, yolculuk her insanın hayatında şöyle veya böyle sürüp gitmekte…

O bembeyaz renkli Viktor, Har köyündeki evimizin bahçesinde canlı duruşu, yuvarlanmış kuyruğu, heyecanlı soluyuşu, sarkmış pembe diliyle hayatından memnun olmalıydı. Büyüklerle beraber tarlaya gider-gelir, kovulması gerekenleri kovar, yabancı elleri ırak tutardı. Bir gece kar, çok şiddetli yağdı. Viktor, kendi yuvasındaydı. Sabah olup da kapı zorlanarak açıldığında dışarıda bizi bir üzüntünün beklediğini bilmiyorduk fakat çabuk fark ettik. Karların üstünde Viktor’un kanı ve kemikleri vardı. Kurt veya kurtlar inmiş finomuzu parçalamışlardı. Parçalanan, yalnızca Viktor değildi. Yüreğimiz de parçalanmıştı. Bunu, 9 yaşındayken Bobi’yi Elâzığ tren istasyonunda bırakma mecburiyetimizdeki parçalanmışlık onu da çeyrek asır evvel Civan’ın kaybolması takip edecekti. Civan, o güzel insan merhum Abdurrahman Ekinci ağabeyin Van’dan bize hediye gönderdiği kedimizdi. O da bembeyazdı ve bir gözü mavi, bir gözü sarıydı. Evimizin bir mensubuydu. Yıllarca bizimle yaşadıktan sonra bir gün yokluğunu fark ettim. Kayboldu dediler. Ama böyle olmadığını altı ay sonra öğrendim. Kaybolmamıştı; gerçeği alışarak kabullenmem için öyle demişler. Doğru ya telef olma da bir kayıptır. Civan ölmüştü… Viktor’un, Bobi’nin fotoğrafları yok. O zamanlar bu imkânlar mevcut değildi. Ama Civan, şimdi vakur tavrıyla Instagramda…

Kar denince bunlar aklıma geldi.

Geliyor…

Sadece bunlar mı?

Hayır!

Fazlası var:

Kar denince mutlaka Sarıkamış’ı hatırlarım:

Bu dünya hayatında ilk öğrendiğim kelimelerden biri Sarıkamış olmuştu. Babam dostlarıyla, bu kelime merkezli konuşurlardı. Tabiî ne konuştuklarını anlayamazdım. Tâ ki Sarıkamış’ta askerlik yapana kadar. Polatlı’daki Topçu ve Füze Okulu’nda yedek subay aday adaylığımızı tamamladıktan sonra sinema salonunda kur’a çekiyorduk. Her birimiz bir yere gidecektik. Rahim Er, torbaya elini daldırdı ve kâğıdı çıkardı. Sarıkamış yazıyordu. Gülerek koşup yerine geçti. Kur’a çektiren yedek subay şöyle dedi: "Hem Sarıkamış, hem de gülüyorsun!" Çok şükür ki bu söze şöyle cevap verdim: "Sarıkamış, vatanın bir parçası değil mi?" 

Bu vatan parçasında vatanî vazifemizi bihakkın eda ederek teğmen rütbesiyle terhis oldum. 9. Tümen 9. Topçu Alayı Uçaksavar Bataryasında takım komutanıydım. 1975/76’ydı. Kendi boyumuzda karlar içinde askerlik yaptık. Karşıda Allahüekber Dağları, 90 bin şehidin üstündeki uçsuz-bucaksız bir kefen gibiydi. Her taraf beyazdı. Aylarca toprağa hasret kaldık. Kızaklar çalışırdı. Çarşamba akşamları cephanelikte nöbet tutarken karda batmayalım diye postallarımızın altına edikler geçirirdik. Eksi 10-15 derecelerde eğitim yapardık. Melville’nin Beyaz Balina’sını, Kafka’nın Dâvâ’sını ve daha nice eserleri bu ortamda okumuştum…

Sarıkamış’ı görmeyen kar gördüm demesin. 8 ay sonra karlar eriyip de bahar gelince bu defa 3 yüz metre daha zirvelere çıkarak 2 bin 100 metrede tatbikatlar yapmıştık. Sonraki senelerde de ömrümüzün 1 yılı aşkın bir zamanı geçen bu yeri ihmal etmedim. Bingür Sönmez’le birlikte birçok defa Sarıkamış şehitlerini yâd ettik. Bu arada teklifimizle "Cıbıltepe", "Bayraktepe" oldu.

Ocak 2022’nin son haftası, milyonlarca insanın hafızasına nice hatıralar emanet etti. Üstünden zaman geçince onlar, kendilerini konuşturacak ve yazdıracaktır...

Eskiden; yani TV’ler yokken; gazeteler, siyah-beyaz ve az sayfalıyken kar haberleri, felâket ve esâret diye verilmezdi. Becerikli ellerle meydanlara kardan adamlar dikilir ve al al yanaklar ve gülle savuran ellerle kar topu eğlenceleri yaşanırdı.

Gazetelerse bir şeyi hiç ihmâl etmezlerdi:

Cenab Şahabeddin’in o uzun Elhan-ı Şita’sının girişi olsun kar haberinin yanında yer alır, sanki Kış Nağmeleri işitilirdi:

Bir Beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,

Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar

Geçen eyyâmı nevbaharı arar…

Sevet-i Fünun dönemi diliyle yazılmış bu şiir, şimdilerde zor anlaşılabilir. Ahmet Muhip Dıranas’ın Kar şiiri ise çok sadedir:

Kardır yağan üstümüze geceden

Yağmurlu, karanlık bir düşünceden

Ormanın uğultusuyla birlikte

Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte

Kar yağıyor üstümüze inceden.

Karlı geçen önceki senelerde olduğu gibi bu defa da hiçbir gazete sayfasında tek mısra olsun kar şiiri görmedik. Bir gelenek unutulmuştu. Böylece verimli bir yanımız daha eksildi. Şuuraltı ihtiyacından olsa gerek, bu ülkenin çocukları, bir dönem Adamo’yla birlikte "Her yerde kar var" dediler ama kendi irfan mahzenleri karanlıkta kalmıştı…

Yunan çıkışlı Fransızca “antoloji" kelimesinin yerini "güldeste"nin alması iyi oldu. Birçok konuda güldesteler neşroldu. Kar Şiirleri Güldestesi adında bir esere gelince onu görmedik. Belki bu da çıkmış fakat mahcup bir eda ile bir kitapçı rafına saklanmıştır. Oysa biz, kış memleketiyiz. Mahkûmiyetler, mecburiyetler başka cephelerden inkişaflara yol açar. Öyle düşünüyoruz ki Rus edebiyatının velûd oluşunda uzun kış aylarının büyük payı vardır.

Sohbet, sanat, edebiyat… zayıflayınca; mısralar sayfalarda, kitaplar raflarda kalınca hırçınlıklar, kavgalar çıkıp gelmekte.

Kar, sevgidir.

Kar, rahmettir.

Nakışlı kar tanecikleri, bir yudum billur sudur…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.