MADRİD ZAFERİ!..

A -
A +

Madrid’de toplanan NATO Zirvesi’nde Türkiye’nin elde ettiklerinden dolayı kazandığımız başarıya "NATO Zaferi" denebilir. Lakin, bu diplomatik zaferin Türkiye’yi, Türk Devletleri Teşkilatı’nı ve şuur ve idraki yerinde İslâm memleketlerini memnun ettiği gibi soykırım dâhil her türlü vahşetle memleketlerinden sürülüp çıkarılmış veya katledilmiş Endülüs Müslümanlarının ruhunu da şâd etmiş olduğuna inandığımız için biz, "Madrid Zaferi" diyeceğiz…

28 Haziran’da İspanya’nın başkenti Madrid’de NATO üyesi devlet temsilcileri bir araya geldiler. Bu, malum bir gerçek. Daha gerçek olansa Türkiye Cumhurbaşkanı ve mesai arkadaşlarının toplantıda âdeta 7 düvele karşı mücadele vermesidir. Cephe harpleri, harbîdir. Masada yaşanan diplomatik muharebede ise yüzlerde çifter çifter maskeler vardır. Sahte gülüşlerle asıl niyetler saklanır.

Program gereği mevzubahis NATO zirvesi 30 üye devletin temsilcileriyle icra edilecekti. Ancak bu genel kurul yapılmadan evvel NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in gayretleriyle evvela 4’lü sonra da 2’li toplantı yapılması da karar altına alındı. Zirvede NATO’nun 2030’a kadarki yol haritasına dair çok şey konuşulacaktı. Dünya ise daha başka bir tarafla meşguldü. Diğerlerini konuşan olmadı. Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya kabullerine dair tavizsiz reddi gündemin ana maddesiydi. 4’lü masaya Genel Sekreter, Türkiye Cumhurbaşkanı, İsveç Başbakanı ve Finlandiya Cumhurbaşkanı iştirak edeceklerdi. Bu toplantıdan sonra da ikili bir toplantı yapılacaktı. Bu defa Sn. Stoltenberg ve Sn. Erdoğan baş başa görüşeceklerdi.

4’lü toplantı aynen bu katılımlarla ve iki celse hâlinde icra edildi. Toplantıdan sonra yapılan açıklama, çok yankı yaptı, Türkiye’de ise zafer havası estirdi. Çünkü İsveç ve Finlandiya, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önünde diz çökmemişlerdi. Âdeta "biz, ettik siz etmeyin!" diyorlardı. Ne şart koşuyorsak aynen kabul ediyorlardı. Terör örgütlerini ülkelerinde barındırmayacak, Türkiye’ye silah ambargosu uygulamayacak, teröristlere silah yardımı yapmayacak, hatta ve hatta hukuk mevzuatlarını bile değiştirerek demokrasi masalı okumaya son vereceklerdi…

-Bunun adı nedir?

-Bunun adı zaferdir!

Örneği çoktur. Sahada kazanıp masada kaybetmek gibi kötü bir alışkanlığımız vardır. Türlü sebepleri olabilir. Ayrı bir bahistir ve üzerinde müstakilen durmak icap eder. Şu var ki o kötü sonuçlarda kaht-ı ricalin yani yetişmiş personel kıtlığının büyük etkisi olduğu yok sayılmaz. Demek oluyor ki geldiğimiz noktada bir büyük eksikliği -şükürler olsun ki- telafi etmiş bulunuyoruz. Bu defa masada ve kesin bir zafer kazandık.

Ne var ki:

Sevinelim, evet bu bizim hakkımız; Cumhurbaşkanımızla ekibini de cân-u gönülden kutlayalım. Ama tedbir, belki endişe, belki ihtiyat… ihmal edilmemeli. Vaziyet, bu kelimelerden hangisini kaldırırsa Ankara, onu pusula yapıp hedefe dikkatle yürümelidir. İsveç ve Finlandiya’nın hiçbir şart koşmadan ve ne diyorsak kabul etmeleri ve yaptıklarını da âdeta kasem ederek, yeminle teminat vermeleri bizi de çok insanı da işkillendirmiş bulunuyor.

Soru 1:

Bu irade, bu kabul, bu iki devletin kendi hür tercihi midir?

Cevap, "evet" ise kendi geçmişlerine ters düşmüyorlar mı?

Soru 2:

Acaba İsveç ve Finlandiya, "Zerdüşt Böyle Buyurdu"ğu için mi karşımızda varlık gösteremediler.

Kanaatimizce, İsveç Başbakanı Sn. Anderson ve Finlandiya Cumhurbaşkanı Sn. Niinistö’nün, "emriniz olur!" dercesine Cumhurbaşkanımızın önünde kabul ve ikrarda bulunmaları, kendi tercihlerinden önce bir güdücü aklın eseridir. ABD Başkanı Sn. Biden’ın toplantı sabahı Sn. Erdoğan’ı arayıp toplantı öncesi görüşmek istemesi, zirvede "aile fotoğrafı" çekilirken Türkiye Cumhurbaşkanıyla yan yana düşmeye özen göstermesi, bir şeyler diyor olmalı.

İsveç ve Finlandiya tarafına "mühim olan sizin, NATO’ya girerek Rus tehlikesine karşı güvende olmanızdır. Onun için Türkiye her ne derse itiraz etmeyin. Sonrası kolay!" denmiş olabilir. Böyle bir telkin olmuş mudur? Olmamıştır denemez.

Buna rağmen onlar, kendi aralarında hangi rolü oynarsa oynasınlar. Netice itibarıyla adı geçen iki ülkenin Türkiye’ye verdiği her söz zapta geçmiş, andlaşmaya bağlanmıştır. Bundan böyle teröre yardım ve yataklık yapamayacak, silah desteği veremeyecek, iadesini talep ettiğimiz PKK ve FETÖ örgütü mensupları iade edilecektir. Bütün bunlar için de Ankara, Stockholm ve Helsinki’yi yakın takibe almalıdır. Allah korusun, bu defa da sahada kaybetmeyelim.

Son söz:

28 Haziran 2022’de kazanılan Madrid Zaferi, muhtemelen 18 Haziran 2023 Seçimlerine tesir edecektir. Şimdi sırada diğer büyük hamle var. Çılgın döviz, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, fakirleştiren maaşlar da affedilmez biçimde mağlup edilirse 2023’te zafer, Sn. Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nındır.

Enflasyonun belini kırmak, TL’nin haysiyetini kurtarmak şart.

1 avro, 1 dolar Türk parasıyla 20 liraya yakınsa istiklâl zedelenir.

O zaman, zafer zora girer, gülen yüzler, düşer ve adama "paran kadar konuş!" derler.

Bu ayıbı yaşamayalım…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.