PEYGAMBER MESLEĞİ

A -
A +
2022-2023 Eğitim-Öğretim Yılına girerken MEB, "Millî Eğitim İstatistikleri" adıyla çok tafsilatlı bir bilgi paylaşımı yaptı. Buna göre yurdumuzda okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim seviyesinde 18 milyon 85 bin 943 çağamızla, çocuk ve gencimiz, örgün eğitim almaktadır.
 
Bu eğitim kurumlarımızdaki öğretmen sayısı 1 milyon 112 bin 305’tir.
Mektep sayısı 67 bin 125,
Dershane 732 bin 381’dir…
Diğer yandan YÖK’ün 2021-2022 akademik yılı için açıkladığı rakamlara göre üniversitelerimizde okuyan talebe sayısı 8 milyon 296 bin 959’dur.
 
Bu sayının yeni tedrisat yılı için yüzde 10 artmış olduğunu düşünebiliriz.
131’i devlet üniversitesi olmak üzere vakıf kurumlarıyla birlikte ülkemizdeki üniversite sayısı 209’dur. Üniversite olmayan ilimiz yoktur. Üniversitelerimizde 184 bin 702 akademisyen; daha yerinde bir ifadeyle ilim adamı; yâni Hoca hizmet vermektedir. Bunun 32 bin 185’i profesör, 20 bin 144’ü doçenttir. Bu sene üniversite hocalarının sayısında da yüzde 10’luk bir yükselme farz edilebilir.
 
Ayrıca 2023 verilerine göre memleketimizdeki yabancı öğrenci sayısı 200 bini aşmıştır. Bu tablo ile Türkiye, yabancı talebelere ev sahipliği yapan ülkeler içinde 10. sıradan -muhtemelen- 7. sıraya yükselmiştir. Yabancı öğrenci sayısı ABD’de 987 bin, Almanya’da 311 bin, Çin’de 187 bin küsurdur.
 
Bu, şu demektir:
85 milyonluk Türkiye nüfusunun hemen hemen 3’te birini çağalar, çocuklar ve gençler meydana getirmektedir. Hâdise de kemiyet ve keyfiyet noktasından burada başlıyor:
Bütün bu rakamlar, yüz güldürücüdür.
Ancak; mes’elenin bir de keyfiyet, nitelik, evsaf tarafı var.
Ne demek istediğimiz anlaşılmıştır. Canlı bir misalle destekleyebiliriz:
Tayvan, Mao’nun kızıl devrimi üzerine Çin’den ayrılıp Formoza adasına giderek burada devlet kurmak zorunda kalmış olan milliyetçi Çinlilerin ülkesidir. Şimdilerde ABD ve Çin arasında paylaşılamıyor. Zira, 24 milyonluk Tayvan, dünyadaki mikroçip imâlatının 3’te ikisinden fazlasını üretmektedir…
 
Bütün bu istatistik bilgi varlıklarının hedefe varabilmesi, beklenen faydanın elde edilebilmesi, dünya yarışında hak ettiğimiz yeri yakalayarak Kızılelma şafağına çıkabilmemiz öğretmene bağlıdır. Şükürler olsun ki artık ‘3’lü eğitim yapma mecburiyeti yok. Öğretmen eksiği yok. Okul ve dershane ihtiyaca yetecek kadar mevcut…
 
Ne bina, ne akıllı tahta, ne bilgisayar… şüphesiz ki mes’ele, millî şuur, idrâk ve temiz bir Türkçeyle kaleme alınmış ders kitapları ve o kitapları okutan, öğreten Hoca’da bitiyor.
"Hoca" derken profesörden anaokulu öğretmenine kadar hepsini kastediyoruz. Şimdilerde öğretmenin durumu da hayli düzeltildi. Öğretmenlik, artık üniversite imtihanında mecbur kalınıp da tercih edilen bir meslek ve öğretmen de geçinebilmek için ikinci bir iş yapmak durumunda olan insan değil. Zaman içinde ortaya çıkacak vaziyetlere göre gelir şartları iyileştirmeye devam edilir.
 
Bugün ve her zaman mükellefiyet, yük, vebâl öğretmendedir. Öğretmen, ister üniversite, ister lise, ister ortaöğretim ve isterse anaokulunda olsun… sınıfa girip kapıyı kapattıktan sonra artık dünyanın en kıymetli emanetiyle yüz yüzedir. Talebe, hocasını severse ondan faydalanabilir. Öğretmen ilim aşkıyla hareket edip, "muallim" yani ilim ehli olduğunu unutmadan cins bir mermeri yontarcasına sabırla karşısındaki büyük emaneti yarınlara hazırlarsa vicdanen rahat edebilir. Bu yüksek huzur iklimine varmak, bir gerçeği hatırlamakla mümkündür:
 
Öğretmen, her sabah evinden çıkarken kendi kendine?
-Ben kimin meslektaşıyım?
Diye kendine sormalı ve yine kendi kendine cevabını vermelidir...
Sevgili Peygamberimizin -aleyhi’s selâm- unvanları vardır. Bunlardan 3’ü çok meşhurdur:
-Muhammed’ül emîn.
-Muhbir-i sâdık.
-Hâce-i kâinat.
 
En son ve en üstün Peygambere güvenilir, inanılır, itimat edilir anlamında olarak "Muhammed’ül emîn" unvanını, Müslümanlar değil, Efendimizin daha ilk gençlik yıllarından itibaren müşrikler, gayrimüslimler vermişlerdi. O ulvî ahlâka kayıtsız kalamadılar.
Muhbir-i Sâdık, doğru haber verici, demek. Cebrail’in Allahü teâlâdan getirdiği âyetleri, haberleri, harfine dokunmadan olduğu gibi insanlığa tebliğ etmelerinden dolayı bu şâna layık görülmüştür…
 
O hâlde haberciler, muhabirler, gazeteciler "ben Peygamber mesleği yapıyorum!" diyebilirler.
Bir meslek sahipleri daha bunu demeye mezundur:
"Hâce-i kâinat", kâinatın Hocası, muallimi, öğretmeni demektir. Öyleyse öğretmenlerimizin kendi kendilerine sordukları sorunun cevabı şudur:
-Ben, Sevgili Peygamberimin meslektaşıyım.
Bu şuur ve samimiyetle yapılacak öğretmenlik yıllarında yalnızca meslek icra edilmez, sadece gönüllere girilmez, sevab da kazanılır. Bu inançtaki öğretmen; Hoca, muhakkak ki yüksek değerde insanlar yetiştirir.
İşleri kolay olsun,
yolları,
Sevgili Peygamberimizin huzurlarına çıksın.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.