"Oğlunu aramaya devam edeceksin değil mi?.."

A -
A +
"Tabii abla, bırakır mıyım peşini hiç. Karakolun telefonunu biliyorum. Komşumun da numarası var."
 
 
Neşeli bir şekilde yapılan kahvaltının ardından Hacer ev halkına bol köpüklü birer Türk kahvesi yapıp getirdi. Münevver Hanım hayatından memnun bir şekilde:
- Oh, rahat ettim vallahi, eline sağlık Hacer kızım...
Betül kahvesinden bir yudum aldıktan sonra Hacer’e döndü:
- Hacer, oğlunu aramaya devam edeceksin değil mi?
Genç kadın atıldı:
- Tabii abla, bırakır mıyım peşini hiç. Karakolun telefonunu biliyorum. Komşumun da numarası var. Arada bir arayacağım. Kendim gidip soramam, bulur beni o zaman Yaşar. Kimseye nerede olduğumu söylemek niyetinde değilim zaten...
Betül başını salladı:
- Akıllılık edersin kızım. Resmî nikâhın var mı kocanla?
Hacer başını iki yana salladı:
- Yok abla... Dinî nikâhla verdiler köyde beni.
Betül arkasına yaslanıp gülümseyerek babasına baktı:
- İşte bu iyi... İşin kanunî yanı problem çıkarmaz böylece...
Sonra kahvesinden bir yudum daha alıp Hacer’e döndü:
- Oğlunun takibini ben yaparım. Sınıf arkadaşımın babası emniyette görevli. Yakın arkadaşım. Ona söylerim. Sen hiç meraklanma. Hem daha iyi, daha resmî elden takibi yapılır.
Hacer yeniden ağlamaklıydı:
- Ben ne diyeyim abla, sizi sırtımda taşısam ödeyemem hakkınızı. Nasıl oğlumu çekti içim dünden beri, yavrumun karnı bir gün doğru dürüst doymadı. Ben burada sıcacık, yumuşacık yerlerde yatarken benim beş buçuk yaşındaki sübyanım kim bilir nerelerde...
Hikmet Kemal Bey atıldı:
- Her şey güzel olacak... Haydi bakalım, hazırlan Münevver, çıkalım dışarıya hep birlikte, Hacer kızıma bir şeyler alalım. Böyle tel parça giysiyle olmaz...
Sonra Hacer’e döndü:
- Ayağına bir ayakkabı, üzerine güzel bir elbise, gecelik falan, ben anlamam bu işlerden ama... Münevver Teyzen halleder.
Betül babasına baktı:
- Aşk olsun baba, beni götürmüyor musunuz?
- Kızım sen ders çalışacaksın ya...
Genç kız omuz silkti:
- Birkaç saat ben de hava almış olurum. Hem sizi arabayla götürürüm. Yorulmazsınız. Haydi bakalım. Ayrıca nelerin nerelerde satıldığını ben annemden iyi bilirim...
             ***
İstanbul’a birkaç kilometre uzaklıktaki geniş bir alan içinde yapılanmış iki katlı bir evin alt katındaki geniş salonda onlarca çocuk toplanmış, pos bıyıklı, uzun boylu bir adamın dağıttığı simitleri iştahla yiyorlardı. Adam son çocuğun simidini de verdikten sonra bağırdı:
- Şimdi bardaklarınızı alıp sıraya geçin, çaylarınızı vereceğim!
Çocuklar sanki hücum emri almış askerler gibi atıldılar. Hakan küçücük bedeniyle ön sıralarda yer kapmak için cılız bedeninin de kendisine sağladığı avantajla sıyrılmayı becermişti. DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.