Çalıştığı kargo şirketinde uzun süre maaş alamamasına ve başka firmalardan davet almasına rağmen işini ve patronunu terk etmedi.
Şu küçük olay, onun ne kadar iyi niyetli biri olduğunu ortaya koyuyor.
***
"Ekmek
alacak param yoktu" diye anlattı. "Çok samimi olmadığım mahalle
bakkalından ekmeği veresiye alacaktım ama ayıp olmasın diye yanında bir
iki şey daha aldım. Sağ olsun, 'Ne demek' diyerek deftere yazdı."
Sami Abi alışveriş poşetiyle ve beş parasız evine doğru ilerlerken, yerde para buldu!
Elli liralık banknotun bir kenarında küçük bir kopukluk vardı ama önemli değildi.
(Gereksiz
bir bilgi: Merkez Bankası, yırtık bir paranın kıymetini şöyle ölçüyor:
Paranın ebadı kadar bir şablon var. 100 kareden oluşuyor. Bu şablon
paranın üstüne konuyor. Yırtık para 100 kareden 51'ini dolduruyorsa, o
para tam sayılıyor, karşılığı tam ödeniyor. 50 kare dolduruyorsa
değerinin yarısı sayılıyor, 49 kare ise değersiz.)
Sami abinin parasında böyle bir problem yoktu. Gömlek düğmesi kadar bir eksiklik vardı.
"Eve
gittim, pijamalarımı giydim, sofraya oturdum. İlk lokmayı ağzıma
atarken, bir fotoğraf karesi gibi görüntü dondu âdeta... Lokmayı ağzıma
götüremedim. Şöyle düşündüm: Ya bu parayı düşüren kimse de benim gibi
muhtaçsa?"
Sami abi lokmayı geri koyup sofradan kalkarak tekrar elbiselerini giydi.
Nefes nefese parayı bulduğu yere geldi. Siteden bakkala giden yaya yoluydu.
Okul üniformalı, uzun saçları atkuyruğu yapılmış, sekiz yaşlarında dünya tatlısı bir kız sesli sesli ağlıyordu.
-Niye ağlıyorsun ablacığım, dedi Sami Abi.
Kız ağlama sesini daha da yükselterek çığlığa dönüştürdü:
-Parayı kaybettiiiimm!
Son söz Sami Abinin:
"Çocuğa parasını uzatırken yüzüne yayılan aydınlığı, bugün bile en sıkıntılı zamanlarımda aklıma getirip, kendimi ferahlatırım."