Oğlum nereyi kazandı acaba?

Aylardır bu sınava hazırlanan oğlu acaba hangi soruları nasıl cevaplamıştı; akşam bu sayfaları oğlu ile birlikte inceleyecekler, hem kendi bilgisini hem de oğlunun sınavdaki performansını kontrol edecekti.

Gani Bey eve kadar sabredemedi; gazete servisi hareket ettiğinde ÖSS sayfalarını açtı, kendi kendini denemeye koyuldu.

Otobüsün aşırı sallaması ve gözlerinin yorulması sebebiyle zor seçiyordu. Zaten sayfa sekreteri, uzun ÖSS sorularını dört sayfaya sığdırmak için küçülttükçe küçültmüştü. Okuyabilmek için neredeyse büyüteç lazımdı.

Bir saatlik yolun sonuna yaklaştığında, soruların kolay olduğuna kanaat getirdi. İnmeye hazırlanırken gazete sayfalarını katlayıp çantasına yerleştirdi.

"Aslan oğlumun bu sorulardan çok yüksek bir puan tutturacağından eminim. De, sonrası ne olacak?"

Servis durağında indiğinde kafasındaki sorular sürüyordu:

"Acaba amcasının şehrini mi kazanır? Yani Erzincan..."

Siteye girmeden önce ana caddedeki balıkçıya uğradı.

"Belki de teyzesinin yanına gider... Yani Düzce'ye..."

Balıkçıdan çıkarken kaşlarını çattı:

"En kötü ihtimali de düşünmek gerek. İnsanlık hali, sınav hali... Hiçbir yeri kazanamazsa paralı üniversiteye, kuzeni gibi Girne'ye mi gider yoksa?"

***

Gazeteci baba siteye girdiğinde yüzüne çarpan bir gerçeği öğrendi:

"Kötü ihtimalin" sonu yoktu. 

Oğlu, sınav stresini üzerinden atmak üzere arkadaşlarıyla birlikte, sitenin halı sahasında, 'dışarıdan' gelen bir grupla oynadıkları maçta kavgaya karışmış, kaçamayan çocuklardan biri yediği dayaktan dolayı beyin travması geçirmiş, maçta bulunan ve kavgaya karışan altı genç jandarma karakoluna götürülmüştü.

İlerleyen günlerde Gani Beyin zeki oğlu, Erzurum'a, Sakarya'ya, Girne'ye değil Edirne'ye gitmişti.

(Biri suçsuz bulunup salıverilmişti ama) beş genç, hapishanede mahkemeye çıkacakları günü bekliyordu.