Yarın benim doğum günüm

A -
A +

Özel televizyonun çalışanlarını evlerine götüren servis minibüsü akşam tam saatinde hareket etti.

Yirmi kişilik araçta yirmi bir kişi vardı.
Ayakta kalan tek "şanssız" yolcu, gözlüklü, atkuyruklu, esmer bir kızdı. Televizyonda canlı yayın kameramanı olarak çalışıyordu.
İlk bakışta çirkin gibi dursa da, Amerikan filmlerinde esas kızın yanında, "namuslu ve ders çalışan", ama çılgın arkadaşının aşırı ısrarlarına dayanamayıp, gözlüğünü atarak ve at kuyruğu saçlarını dağıtarak, usta işi makyajı ile "Bu kız, o kız mı?" dedirtecek ve hafif dekolte kıyafeti, yüksek topuklu pabuçları ve elinde salladığı çantasıyla, "günah vaat eden" ışıltılı geceye karışmak üzere kapıyı çarpıp çıkacak bir "potansiyeli" vardı.
Minibüsün ortalarında bir yerde dikiliyordu; hemen yanındaki koltukta kilolu bir delikanlı oturuyordu ve sahte bir kımıldanışla:
- Gel böyle otur Nihal, dedi.
- Hayır, diye kesin bir dille reddetti kız.
Delikanlının yanında, pencere tarafında ise Nihal'in santralci kız arkadaşı vardı:
- Bari çantanı bana ver, diye elini uzattı.
Hemen kabul etti ayaktaki kız:
- Eşek yükü gibi ağır, dedi ve gülerek verdi çantayı santralci kıza.
Koltuktaki kız, emanet çantayı kucağına koyduğunda içinden çalan telefon sesi gelince geri uzattı.
Nihal, fermuarını hızla açtığı çantayı, büyük bir çatalla etli yemeği karıştırır gibi, hızla karıştırarak telefonu buldu:
- Efendim? İndin mi? Harika! Hoş geldin canım! Ben de servisteyim, şimdi çıktık. Bir saate evde olurum. Babam mı? Dün geldi. Evet!
Gözlüklü kız, mutlulukla telefonu çantaya atıp, tekrar pencere kenarındaki santralci arkadaşına uzattı.
Santralci kız nezaket gözetmeden sordu:
- Kim?
Nihal, yaşadığı mutlulukla, civardaki yakın koltuklardan duyulacak şekilde cevaplamakta sakınca görmedi soruyu:
- Kardeşim... Silopi'de asker... İzne geldi. Otogar'a inmiş. (Sesini biraz kısarak) Yarın benim doğum günüm de, iznini denk getirdi, dedi.
Salon tarafında ve hemen önünde oturan kilolu muhabir kafasını âdeta gökyüzüne kaldırdı:
- Öyle mii? Tebrikler!
Kız, küçük sırrının deşifre olmasının rahatlığıyla, pencere kenarındaki santralci arkadaşına döndü:
- Babam da Saraybosna'dan dün geldi. Oradaki Türk birliğinde aşçılık yapıyor. Neredeyse bir yıl sonra ilk kez hepimiz bir arada olacağız.
- Sizin ev NATO karargâhına dönecek bu akşam desene, diye güldü arkadaşı. Her çatışma bölgesinden bir temsilci...
- Aynen öyle...
***
Minibüs E-5 üzerinde en sağ şeritten Küçükçekmece'ye doğru inerken, orta şeritten bir kamyonet ani bir kararla sağa döndü ve Kanarya sapağına girdi.
Servis minibüsü acı bir fren yaptı, dikiz aynası kamyonetin köşesine çarptı, panikleyen şoför sola kırdı; bu kez soldan gelen ticari taksi ile çarpıştı.
Bütün bu hengâme, tiz kadın çığlıkları, kırılan cam sesleri, takırtı tokurtu birkaç saniyede oldu, bitti.
Araç durduktan sonra insanlar koltuklara gömdükleri kafalarını çıkarmaya başladı.
Manzara korkunçtu:
Ayaktaki tek yolcu, yani Nihal, ani frenle orta boşluktan öne doğru savrulmuş, vücudunu öndeki torpidoya, kafasını da cama çarparak suratı kan içinde oracıkta ölmüştü.
Diğer yolcular içinde ufak tefek yaralananlar vardı.
Direksiyonun ortasına özellikle konmuş gibi duran Nihal'in çantasındaki telefon acı acı çalıyordu...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.