Virüsten Önce, Virüsten Sonra (VÖ-VS)

A -
A +
Virüs salgınının öncesi ve sonrasında hayatımızda çok şey değişti. Hiçbirimiz gündelik alışkanlıklarımızda bu kadar hızlı bir değişim yaşayabileceğimizi hayal bile edemezdik.
Ama oldu işte. Bütün dünyada insanlar gündelik alışkanlıklarını eş zamanlı bir şekilde ve büyük bir hızla değiştiriyorlar. Ve bu büyük değişimden dolayı, bugünlerde herkes “virüsten önce ve sonra” diye ikiye ayırıyor son birkaç haftayı.
Virüs bulaştığı kimselerin akciğerlerine saldırıyor. Ama virüsle birlikte yayılan ölüm korkusu, akciğerlerden önce hafızayı hedef alıyor.
Ve unuttuğumuz şeyleri bir bir hatırlamaya başlıyoruz.
Keşke bu şekilde hatırlamak zorunda kalmasaydık bazı şeyleri.
Ama olanla ölene çare bulunmuyor işte...
           ***
- Eskiden sadece trafoların üzerine yapıştırılan “Ölüm Tehlikesi” uyarıları şimdi her yerde. Artık ölümü hatırlamak için yolumuzun mezarlığa düşmesine gerek yok. Meğer ajandamıza bütün randevularımızı not almışız da asıl büyük randevumuzu, sırf tarihini bilmiyoruz diye atlamışız. Şimdi hatırlamış olduk.
- Son birkaç aydır yaşananlar, dünya devletlerinin medeniyet, temizlik, insan değeri, hayvan hakkı gibi konularda binbir farklı maskesini düşürüp, hepsine aynı maskeyi taktı. Sadece kırmızı ışıkta durarak veya yerlere çöp atmayarak medeni olunamayacağını öğrenmiş olduk.
- Bu virüsün bir laboratuvarda üretilmiş olma ihtimali bize şunu hatırlattı; Vitrine özgürlüğü ve mutluluğu yerleştiren bütün senaryoların son sahnesinde mağdur biziz. Bedava hizmetlerin ürünü, sömürü sisteminin son sürümü de biziz. Reklam sloganlarında bir deviz belki ama senaryonun alt metninde sadece bir deneğiz. Bir kez daha anlamış olduk.
- Dışarı çıkmadan yaşayamayacağımızı düşünüyorduk ama çok hızlı alıştık. Metrekare hesabı yapmadan hayatımızı evlere kolaylıkla sığdırabiliyoruz. Ama gidecek bir evi olmadığı için sınır kapılarına biriken gariplere dünyanın borçlu olduğu üzüntü, hâlâ hiçbir yere sığmıyor.
- Olur olmaz şeylere ne kadar çok kafayı takıyormuşuz meğer! Yok salonun halısı eskimiş, yok efendim çocuğun matematik notu düşükmüş. Şimdi hepsini unuttuk. Aklımızda bir tek sağlık var. Düzgün nefes alabiliyorsak, ateşimiz yoksa, kuru kuru öksürmüyorsak, gerisi önemli değil! Ama bir nefes sıhhatin şükrünü ihmal ettiğimiz için, şimdi sabır konusunda biraz zorlanıyoruz sanki.
- Birkaç hafta önce “Benim kimsenin aklına ihtiyacım yok” diye geziyorduk etrafta. Ama şimdi resmen aklımızı uzmanlara kiraya verdik. Ne derlerse onu yapıyoruz.
- Bir ay önce konuştuğumuz birçok şey ne kadar saçma geliyor bugün. Siyasi çekişmeler, futbol muhabbetleri falan… Gereksiz bilgiler ve saçma sapan gündemler kalbimizle dilimiz arasındaki mesafeyi uzattıkça uzatmış. Başkalarının satırlarında yaşarken kulluk rolümüzü unutup gitmişiz. Eve kapanınca biraz düşünme fırsatı oldu da farkına vardık.
- Ölüm korkusu bize şunu da hatırlattı; Düşünceyi engelleyen bütün eylemlerden soyunup, çevremizle bağımızı koparıp kendimizle baş başa kaldığımızda, bağlanmamız gereken tek bir makam var. Eğer orada gevşeklik yoksa, hiçbir korku işlemez bize. Zifirî karanlık bir zindanda bile bütün âlemi gönlümüze sığdırabiliriz. Ama asıl bağlanmamız gereken makamı unuttuysak, hepimize geçmiş olsun.
- Son olarak, bu kâbus dolu günler başladığı andan itibaren, içimde büyüyen bir cümleyi söylemek istiyorum. Anadolu kültürünü şefkatli bir yorgan gibi dünyanın üzerine örtebilsek keşke! Bu çirkinlikleri örtecek daha güzel bir örtü yok çünkü.
Kalın sağlıcakla...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.