Ekonomi ruhuyla Business uçmak

A -
A +
Ben de çoğu Türk vatandaşı gibi uçakta genelde ekonomi sınıfında uçuyorum. Bundan şikâyetçi de değilim. Ama bir kere rast geldi ve Business Class bilet aldım. Ve bir köşe yazısının ilk paragrafında olduğumu fark etmeden o meşhur perdenin ön tarafındaki geniş koltuğa oturup, yayıldım.
 
Dizim öndeki koltuğa değmiyor, yandaki yolcuyla dirsek teması yok. “Oh be, dünya varmış!” dedim içimden. Keyifle arkama yaslanıp kitabımı elime aldım.
 
Ama daha birkaç dakika geçmemişti ki elim otomatik olarak telefonuma gitti ve Business Class’ta uçtuğumu belli edecek bir açı ayarlayıp fotoğraf çekmeye giriştim.
 
Önce önümdeki koltuğu çekip, “Yolculuk başlıyor” gibi bir şey yazayım dedim. Koltuklar arası mesafe çok geniş olduğu için, bu fotoğrafı görenler ekonomide olmadığını anlayabilirdi. Ama birkaç kare çektikten sonra hemen vazgeçtim. Çünkü saçma bir koltuk ve ayak fotoğrafı paylaşacaktım.
 
Bulunduğum ortamı gösterecek uygun bir açı bulmaya çalışırken birden kendime sinir oldum. “Milleti eleştirip duruyorsun, bari sen yapma!” diye kızdım kendime. Açıp yeniden kitap okumaya başladım ama bir türlü rahat edemedim. Ele talkın veren yanımla, salkımları yutan yanım yumruklaşmaya başladı. Geniş diz mesafesine rağmen içim daraldı.
Bir yanım “Göstermezsen ne kıymeti var bu konforun?” diye cebimi dürtüyor, öbür yanım da “Saçmalama! Görgüsüzlüğün lüzumu yok!” diye cebimi dürten yanımı sessize alıyordu.
 
Bu arada kabin ekibi uçuş için yerlerine davet edildi. Ben de telefonu çıkarıp tam uçuş moduna alıyordum ki aklıma bir şey geldi.
Dâhiyane bir fikir…
 
Hemen açıyı ayarlayıp bir selfie çektim. Ekranın büyük bölümünü kafam kaplıyor. Önde hafif gülümseyen bir yüz ve arkada Business Class’la ekonomiyi ayıran perde görünüyor. Belli belirsiz ama…
 
Biraz tereddüt ettikten sonra fotoğrafı paylaştım. “Bu iş tamam” dedim kendi kendime. Perdenin ön tarafında oturduğum belli. Ama mesaj subliminal. Belirgin bir Business vurgusu yok yani.
 
Uçak nihayet kalktı. Koltukta biraz daha kaykılıp yine kitabımı açtım. Ama yok, hâlâ rahat edemiyorum. Bu sefer de böyle bir saçmalığa imza attığımı düşünmeye başladım. Cevabı bulmam da pek gecikmedi.
“Hep ekonomi uçan birisi olarak, ayda yılda bir perdenin önüne geçince herkese gösteresim geldi işte” dedim kendi kendime. Sonra, “Demek ki gösterme gayreti arada bircilerde çok oluyor” diye düşündüm.
Son olarak da “İnsan az olanı çok gösterir. Çok olanı az. Öyleyse ayinesi iştir kişinin, paylaşıma bakılmaz” diyerek konuyu kapattım...
 
Bu itiraflardan sonra biraz önce kıyasıya kavga eden iki yanım duruldular. Davranış bozukluğumun sebebini popüler kültürün sırtına yüklemiş olmanın iç huzuruyla arkama yaslandım.
 
Uçağın tekerlekleri piste değince de hemen telefonu çıkarıp mesajlara baktım. Ama “Hayırlı yolculuklar” temennilerinden başka bir şey göremedim. Tam telefonumu kapatıp cebime koyacakken birisi, “Vay hocam, Business uçuyoruz ha!” yazınca içim rahatladı. Cevap olarak göz kırpan yüz emojisini gönderip uçaktan indim. Ve telefonumu çıkarıp belki ileride yazı olur diye şu notları yazdım;
“İnsanın değerini belirleyen şey perdenin önü veya arkasında olmak değil, şartlar ne olursa olsun mütevazı olmaktır. Koltuk numarası veya yıldız sayısıyla sınıf atladığını düşünme sakın! Gösteriş meraklısı için kaçınılmaz son, yüksek bir ego ve düşük notlarla sınıfta kalmaktır.”
 
Konforlu geçmesi gereken bir yolculuktan, işte böyle mahcup ve yorgun bir hatıra kaldı geriye.
Bakmayın siz story’lerde yaşanan o mutlu, neşeli ve biricik anlara. Adı üstünde işte, hepsi hikâye!
Peki, ben bu konuyu niye kendimden örnek vererek yazdım? Çünkü insan yola kendisinden çıkınca, biraz mahcup ve yorgun da olsa menzile daha çabuk varıyor. Ama başkaları üzerinden başlayan eleştiri yolculukları, insan kendine varamadan sonlanıyor.
Herkese hayırlı yolculuklar!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.