Yine bir mektup

A -
A +

 

Geçen hafta başörtüsü, empati ve mesleki etik kavramları arasında ilişki kurmaya çalıştığım ama pek beceremediğim yazıdan sonra bir mektup aldım. Bu konuyu kapatmaya karar vermiştim ama yazan kişinin yaşına hürmeten, noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyorum. Aslında ilk paragrafa çok dokunasım geldi ama neyse artık!             *** Sayın Salih Uyan, Ben 72 yaşında bir emekli öğretmenim. Yazılarınızı arada bir rast geldikçe okuyorum. Genelde problemleri tespit edip, biraz da kelime oyunu yapıp, herhangi bir çözüm sunmadan yazıyı bitiriyorsunuz. Bunu yaşınıza veriyorum. İnşallah yıllar geçtikçe daha çözüm odaklı yazılar yazarsınız. Çünkü bizim edebiyata değil, ufuk açıcı fikirlere ihtiyacımız var. Geçen hafta psikologların başörtülü olup olamayacağıyla ilgili yazınızı ilgiyle okudum. Benim de bu konuyla ilgili birikmiş birkaç lafım olduğu için bu mektubu yazıyorum. Daha önce bir gencin mektubunu yayınlamıştınız. Çocuk yürüdü gitti maşallah. Ben yaşımdan dolayı biraz ağır yürüyorum ama yine de mektubu yayınlayacağınızı umuyorum.             *** Sizin yurt dışında yaptığınız araştırmalara katkı olması açısından, ben de biraz Türkiye’de araştırma yaptım. Önce meslek etiğiyle ilgili olarak Türkiye’de psikoloji alanında faaliyet gösteren dernekleri inceledim. En aktif dernek Türk Psikologlar Derneği. Bu derneğin etik yönetmeliğinin beşinci maddesinde “İnsan haklarına saygı ve ayrımcılık yapmama” yazıyordu. Sonra Türkiye Psikiyatri Derneğinin yayınladığı meslek etiği kurallarına baktım. Orada da “Hekimin Yansızlığı” başlığı altındaki beşinci maddede şunlar yazıyordu; “Ruh hekimleri görevlerini her durumda hastaları arasındaki siyasal görüş, sosyal durum, dinî inanç, ırk, renk, cinsiyet ve benzeri farklılıkları gözetmeksizin yerine getirmelidir.” Şimdi şöyle diyebilirler; “İyi de biz zaten psikolog empati kuramaz demiyoruz. Hastanın durumundan bahsediyoruz. Yoksa psikolog, karşısında kim olursa olsun her türlü kurar o empatiyi. Empatiyi kuramayan hasta.” Ben de öyle düşünüyordum açıkçası. Empati kuramayan hastadır. Ama videoyu seyredince şu soru düştü aklıma; “Daha kendi meslektaşlarıyla empati kuramayıp ayrımcılık yapan bir kişi, hastasıyla nasıl empati kurar? Psikologları başörtülü olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayıran zihniyet, acaba hastaları kaç parçaya böler?” Siz cevabı düşünedurun ben devam edeyim.             *** Başörtüsü takanları bu kadar kafaya takmalarının sebebi empati, meslek etiği falan değil kesinlikle. Bu tavrın çocukluğuna inerseniz, sessize alınmış ama sürekli titreşip duran bir nefret duygusuyla karşılaşıyorsunuz. Bilinçaltında tortulaşmış faşizmin karanlığını, empati veya meslek etiği gibi pastel tonlarla açmaya çalışıyorlar sadece. Yani faşizme bilim makyajı yapıyorlar. Ama kimse yemiyor. Çünkü söylenenler tam bir çelişki yumağı. Alın bu ifadeleri, sözlükte paradoks kelimesine örnek cümle olarak yazın, cuk oturur. Madem başörtüsü empatiyi engelliyor, o zaman erkek bir psikoloğun da cuma namazına gitmemesi lazım. Çünkü cami çıkışında bir danışanı görürse aynı durum yaşanabilir. Hele vakit namazında yakalanırsa daha sakat! Bu mantığa göre türkü dinleyen birisi de koluna heavy metal dövmesi yaptırmış bir psikologla empati kuramaz. Ve bu saplantılı görüşün sonu, ameliyat olacağımız doktorun dünya görüşünü araştırmaya kadar gider.             *** Eğer empatiye önem veriyorsanız, önce Türkiye’deki rehberlik öğretmeni veya psikolog olarak çalışan kendi insanlarınızla empati kuracaksınız. Bunu yapamıyorsanız, kıyafetlerinizde hiçbir siyasi veya dinî simge olmasa, hatta çırılçıplak bile olsanız danışanlara ne faydanız olabilir? Galiba Batı'da bu şekilde işlediği söylenen o etik kurallar, coğrafi şartlara bağlı olarak Doğu'ya gelirken yolda biraz çekmiş. Birileri de içlerindeki inanç boşluğunu bu “mini etik” kurallarla kapatmaya çalışıyor. Amerika’da bir zamanlar “Zenciler ve köpekler giremez” yazan lokanta sahibinin zihniyeti neyse, bu zihniyet de o! Hiç farkı yok. Tarih boyunca beslendiğimiz ahlaki değerleri, pozitivizm rüzgârıyla tarihe süpürmek isteyenlerin düşünce yapısı bu. Çocukluğunu biliriz biz bu zihniyetin. Elimizde büyüdü maalesef...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.