Resulullahın güzel ahlakı -2-

A -
A +

Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Ben, lanet etmek için, insanların azap çekmesi için gönderilmedim. Herkese iyilik etmek için, insanların huzura kavuşması için gönderildim."

 

 
Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” dostundan ve düşmanından gördüğü zararları, eziyetleri affederdi. Hiçbirine karşılık vermezdi. Uhud gazâsında kâfirler mübarek yanağını kanatıp, mübarek dişlerine zarar verdikleri zaman, bunu yapanlar için, (Ya Rabbi! Bunları affet! Cahilliklerine bağışla) diye dua buyurmuştu.

Ebû Hüreyre “radıyallahü anh” diyor ki: "Bir gazâda, kâfirlerin yok olması için dua buyurmasını söyledik. (Ben, lanet etmek için, insanların azap çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek için, insanların huzura kavuşması için gönderildim) buyurdu."

Enes bin Mâlik “radıyallahü anh” diyor ki: (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bir kimse ile müsâfeha edince, o kimse elini çekmedikçe, mübarek elini ondan ayırmazdı.

O kimse, yüzünü çevirmedikçe, mübarek yüzünü ondan çevirmezdi. Bir kimsenin yanında otururken iki diz üzerinde oturur, ona saygılı olmak için mübarek bacağını dikip oturmazdı.)

Sabah namazlarını kıldırdıktan sonra, cemaate karşı oturup, (Hasta olan kardeşimiz var mı? Ziyaretine gidelim!) buyururdu. Hasta yoksa (Cenazesi olan var mı? Yardıma gidelim!) derdi. Cenaze olursa, yıkanmasında, kefenlenmesinde yardım eder, namazını kıldırır, kabrine kadar giderdi. Cenaze yoksa (Rüya gören varsa anlatsın! Dinleyelim, tabir edelim!) buyururdu.

Eshâbından birini üç gün görmese, onu sorardı. Yolculuğa gitmiş ise, hayır dua eder, şehirde ise, ziyaretine giderdi.

Yolda karşılaştığı Müslümana önce kendi selâm verirdi.

Misafirlerine, Eshâbına hizmet eder, (Bir kavmin efendisi, en üstünü, onlara hizmet edendir) buyururdu.

Sessizce tebessüm ederdi. Bazen gülerken mübarek ön dişleri görünürdü. Konuşmaya tebessüm ederek başlardı.

Kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdı. Kimseden şikâyet etmez, arkasından söylemezdi. Bir kimsenin sözünü veya işini beğenmediği zaman, (Bazı kimseler, acaba neden şöyle yapıyorlar?) derdi.

Allahü teâlânın sevgilisi, Resûlü ve makbulü iken, (Allahü teâlâyı en iyi tanıyanınız ve O’ndan en çok korkanınız benim) buyururdu. (Benim gördüğümü görseydiniz, az güler, çok ağlardınız) der, havada bulut görünce, (Ya Rabbi! Bu bulutla bize azap gönderme!) derdi. Rüzgâr esince, (Ya Rabbi! Bize hayırlı rüzgâr gönder) diye dua ederdi. Gök gürleyince, (Ya Rabbi! Bizi gazabınla öldürme, azabınla helâk etme ve bundan önce bize âfiyet ihsan eyle!) derdi.

Namaza dururken, ağlayan kimsenin içini çektiği gibi, göğsünden ses işitilirdi. Kur’an-ı kerim okurken de böyle olurdu...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.