“İstanbul Muhakkak Fethedilecektir...”

A -
A +
Peygamber efendimiz buyurdu ki: “İstanbul muhakkak fethedilecektir. Bu fethi yapacak hükümdâr ne güzel hükümdâr ve onun askerleri ne güzel askerlerdir.”
 
 İstanbul’un Fethi -1-
İstanbul ismi, “Müslümanı bol” anlamındaki “İslâmbol” kelimesinden gelir. Türk ilim adamları, Osmanlı Devleti’nin son günlerine kadar mektup zarflarının üzerinde ve eserlerinde “İslâmbol” kelimesini kullanmışlardır. İstanbul “Sultanşehir, Derseâdet, Dâr-üs-Seâde, Aziz İstanbul” gibi daha başka isimlerle de anılmıştır. Fetih öncesinde Müslümanlar arasındaki adı “Konstantiniyye” idi.  
1453 senesine kadar birçok defa çeşitli devletler tarafından kuşatılan İstanbul’un fethi, Müslümanlar arasında İslâmiyet’le birlikte ortaya çıkan mukaddes bir ideâl olmuştur. Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” “İstanbul muhakkak fethedilecektir. Bu fethi yapacak hükümdâr ne güzel hükümdâr ve onun askerleri ne güzel askerlerdir” hadîs-i şerîfi, bütün İslâm hükümdâr ve kumandanlarının bu şehri fethetmek arzu ve gayretlerini harekete geçirmiş, İslâm ordularının dalga dalga bu şehre akmalarına sebep olmuştur...
İstanbul’un fethine ilk teşebbüs; Üçüncü Halîfe Hazreti Osman’ın "radıyallahü anh" hilâfeti zamanında, Sûriye vâlisi olan Hazret-i Muâviye “radıyallahü anh” tarafından yapıldı. 670 senesindeki kuşatmaya pek çok Sahâbe-i kirâm “radıyallahü anhüm” ile birlikte Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî “radıyallahü anh” de katıldı. Hazret-i Ebû Eyyûb el-Ensârî, Peygamber efendimizi “sallallahü aleyhi ve sellem” Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicret ettiği zaman, evinde misâfir etme şerefine ve nimetine kavuşmuştu. Yaşı seksen olmasına rağmen Resûlullahın "sallallahü aleyhi vesellem" İstanbul’un fethi için verdiği müjdeye kavuşma  heyecanıyla dolu idi. Bu ordu ile İstanbul önlerine kadar gelen Hazreti Ebû Eyyûb el-Ensârî, çarpışmalar sırasında hastalandı ve yatağa düştü. Hasta yatağından harbin seyrini takip ediyor ve bir an önce iyileşip, savaşmayı arzuluyordu. Ecelinin yaklaştığını hissedip, Peygamber efendimizin “Konstantiniyye’de kalenin yanında bir recul-i sâlih [salih bir kimse] defnolunacaktır” hadîs-i şerîfini rivâyet etti ve “Şâyet burada vefât edersem, cenâzemi hemen defnetmeyin. Ordunun varabileceği yerin en ileri noktasına kadar götürün ve beni oraya defnedin” diyerek vasiyet etti. Sonra mübârek rûhunu teslim ederek şehit oldu...
O gün Müslümanlar çarpışa çarpışa kaleye (surlara) en yakın varabildikleri yere kadar gitmiş; orada kazdıkları kabre Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerini defnetmişlerdir. Ancak iyice kuşatılmasına rağmen İstanbul’un fethi müyesser olmamıştır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.