"Emre Can'ın anasından bir haber yok değil mi?"

A -
A +
"Yok öyle biri hayatımızda artık. Emre Can da alıştı onun yokluğuna. Boşandık bitti..."
 
 
Halil, muzipçe gülümsedi:
- Paranın kokusunu aldım tabii!.. Bizim Kocareisler’in Ömer uğradı bugün. Öğlen buraya gelmiş. Anlatmakla bitiremedi kalabalığı... Ben de özledimdi zaten, haydi bir gideyim bakayım dedim. Nasılsın birader?
Şerif omuzlarını kaldırdı:
- Nasıl olayım patron, gördüğün gibi...
Halil küskün bir sesle bağırdı:
- Bırak şu patron lafını yahu... İkimiz de patronuz işte... Ortak değil miyiz biz?
Şerif bir kahkaha attı:
- Dil alışkanlığı yahu... Çay içer misin? Karnın aç mı?
Halil başını kaldırdı:
- Yok birader, aç değilim. Bir çay içeyim. Ufaklık nerede?
Başıyla işaret etti Şerif şelale kıyısında oynayan Emre Can’ı:
- Hay maşallah yahu, koca adam olmuş! Ne çabuk büyüyor çocuklar böyle...
Sonra gizli bir şey söyleyecekmiş gibi önce etrafına bakındı sonra eğilip fısıldadı:
- Anasından haber yok değil mi?
Şerif başını iki yana salladı:
- Bitti o iş... Yok öyle biri hayatımızda artık. Emre Can da alıştı onun yokluğuna. Boşandık bitti. Herkes yoluna...
Halil çayından bir yudum aldıktan sonra sevimli bir şekilde baktı Şerif’e:
- Bir gün sana anlattıracağım bu hikâyeyi, öyle kimsenin işiyle pek ilgilenmem ama birader senin bu davanı merak etmiyor değilim hani...
Şerif gözlerini kıstı. Mahzunlaşmıştı:
- Nesini öğreneceksin patron, bitmiş, yitmiş bir şey işte... Yaşandı bitti... Öğrenip de yeşertmenin bir anlamı yok kurumuş şeyleri...
Halil manalı bir şekilde dikti gözlerini Şerif’e. Bir kabulleniş vardı karşısında...
           ***
Roma, tarihsel zenginliği ile ziyaretçilerine güneşli bir günde kucak açmıştı. Önder ve Nazan hayranlıkla dolaştıkları bu şiirsel kentin ünlü İspanyol Meydanında kentin kendine has meşhur dondurmalarından almışlar, mutlu bir şekilde geziniyorlardı. Sabah ünlü bir AVM’de alışveriş etmişler, otele dönüp aldıklarını bırakarak yeniden çıkmışlardı. Grand Hotel Plaza’da kalıyorlardı. Nazan, böylesine rüya gibi bir yer görmediğini söyleyerek hayranlık ve şaşkınlık içinde geziyordu kenti. Ünlü Aşk Çeşmesi’ne gitmişler, etrafındaki dükkânlardan hediyeler almışlardı. Akşam meşhur bir restoranda İtalyan makarnalarının tadına bakmışlar, aldıkları lezzetin şaşkınlığı ile keyifle karınlarını doyurmuşlardı…
Nazan hayatında hayal bile edemeyeceği bir süreç yaşıyordu. Önder kendisine karşı son derece müşfik, sevgi doluydu. Genç kadının gözlerinin derinliklerinde gizli olan mahzunluğun zaman zaman ışıltılarla kapandığını görmekten mutlu oluyordu...
Balaylarının beşinci günüydü ve ikisi de zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı bile. Akşamüzeri dolaşmaktan bitkin düşmüş bir şekilde otele döndükleri zaman Nazan kendisini bir külçe gibi bıraktı yatağın üzerine:
- Tabanlarım zonkluyor artık... Hiç bu kadar yürümemiştim...
Önder sevgiyle baktı ona:
- Değdi ama değil mi?
Genç kadın keyifle gülümsedi:
- Hiç değmez mi? Şimdi gidelim desen bir bu kadar daha yürürüm. Faklı bir kent burası... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.