​Saat gece yarısını biraz geçmişti...

A -
A +
Şerif, yorucu bir günün ardından şelalenin kenarındaki masalardan birine âdeta bıraktı yorgun bedenini.
    Neveser Hanım dalgın bakışlarını uzaklara çevirdi: - Onda kızımı buldum sanki. Serap’ımı gördüm... Evin içinde o dolaşıyormuş gibi hissettim. Matmazel İrene yerinden kalkıp yaşlı kadının yanına geldi ve onun titreyen ellerini avuçlarının içine aldı: - Ne olur güçlü olun. Bakınız oğlunuz güzel bir evlilik yaptı. Yüreklenin biraz... Neveser Hanım gülümsedi, parmaklarının ucuyla gözlerinde biriken yaşları sildi…         *** Şerif ellerini önlüğünde kurulayıp tezgâhın arkasından ön tarafa geçti. Son müşteri de biraz önce kalkmıştı. Saat gece yarısını biraz geçmişti. Yorucu bir günün ardından şelalenin kenarındaki masalardan birine âdeta bıraktı yorgun bedenini. Bahçede masaları toparlayan on beş on altı yaşlarındaki gence seslendi: - Rıfat, bana bir soda getirsene abicim! Bir dakika geçmeden sodası gelmişti. Gülümsedi delikanlıya: - Sen de fazla oyalanma oğlum, sabah hallederiz kalanını. Genç, memnun bir şekilde cevap verdi: - Tamam patron, iyi geceler öyleyse... Bahçenin girişindeki bisikletine atladı ve gecenin karanlığında uzaklaştı. Şerif sodasını içtikten sonra yavaşça kalkıp kaldığı müştemilata doğru yürüdü. Emre Can yatıyordu. Küçük çocuğun soluk alışverişinde bir tuhaflık hissederek yanına gitti. Elini alnına koyduğu anda irkildi. Ateşler içindeydi Emre Can. Telaşla ne yapacağını bilemedi. Hemen kucakladı oğlunu, bir battaniyeye sardı ve kamyonete doğru koşar adımlarla ilerledi. Restoranda kimse yoktu kendisinden başka. Her tarafı kilitledi, bahçenin ışıklarını açık bıraktı. Oğlunu ön tarafa dikkatlice yatırıp şoför mahalline geçti. Arabayı çalıştırdı. Kırk beş dakika sonra Antalya Devlet hastanesinin acil bölümündeydi… Doktorlar hemen müdahale etti küçük çocuğa. Az sonra serum bağlanmış, ateşi biraz düşmüştü. Doktor gülümseyerek yaklaştı Şerif’e: - Telaşlanacak bir şey yok. Bu aralar bu salgın. Mikrobik bir şey... İlaçlarını dikkatlice kullansın, istirahat etsin. Sulu gıdalarla besleyin, birkaç gün içinde düzelir. Şerif bitkin bir şekilde teşekkür etti: - Çok teşekkürler doktor bey... Öyle korktum ki... Ona bir şey olursa ben yaşayamam. Benim tek varlığım oğlum! Doktor anlayışla gülümsedi: - Evlatlarımız hepimiz için öyle beyefendi. Merak etmeyin, bünyesi kuvvetli bir çocuk. Olur böyle şeyler. Şerif oğluna döndü. Kolunda serum dalgın uyuyordu. Yanakları kıpkırmızı olmuştu. Sevgiyle seyretti onun uyuyuşunu... İçinden bir şeyler kopuyordu sanki yüzüne baktıkça... - Her şeyim, hayatım bile senin için oğlum... Sen iyi ol, sen mutlu ol yeter ki... Yanına gelen hemşire reçeteyi uzattı: - Bu ilaçları kullanacak. Götürebilirsiniz çocuğu. Teşekkür etti Şerif. Oğlunun serumu bittikten sonra kucaklayıp arabaya yatırdı. Uyanmaması için yavaş kullandı arabayı. Bir buçuk saatte dönebildi Manavgat’a. Sabah olmak üzereydi. Hiç uyumadan geçen bir gecenin sonunda oğlu iyileşeceği için mutluydu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.