"Odalarımızı bir görün isterseniz küçük hanım..."

A -
A +
"Ben garsonu yollayayım, valizlerinizi alsınlar... Yiyecek bir şeyler de hazırlatayım..."
 
 
Genç kızlar Şerif’in peşine takılarak pansiyon olarak kullanılan binaya doğru yürüdüler. Yapıştırma taşlarla kaplı dış yüzeyinin sağ tarafına sarmaşıklar sarılmıştı. Sarı renkli bir binaydı. İki katlı, cepheden dört pencereli yapının girişi rengârenkti. Bahçesinde güneş şemsiyelerinin altındaki dört masa pansiyon kalanlarının burada kahvaltı ettiğini gösteriyordu. İki köpek gelenleri görünce hemen havlamaya başladılar. Beren haykırdı:
- Hiiii, şunların güzelliklerine bakın, gel bakayım kuçu, kuçu...
Elif gülmeye başladı:
- Tamam, Beren arkadaşlarını buldu! Bizden kopar artık...
İki basamakla giriliyordu pansiyondan içeriye. Bir lobi ve danışma vardı. Her taraf tahta kaplanmıştı. Kilimlerle dekore edilmiş lobi sıcacık ve son derece sevimliydi. Halil danışma bankosunun arkasında şaşkın bir şekilde Şerif’e bakıyordu:
- Müşterilerimiz var Halil... Bu hanımlar pansiyonumuzda kalacaklar...
Halil toparlandı:
- Hoş gelmişler, sefalar getirmişler...
Şerif gülümsedi en önde duran Elif’e:
- Odalarımızı görün isterseniz küçük hanım... Buyurun, üst katta. Zaten topu topu dört odamız var. Biri dolu şu anda. Bir Alman çiftimiz kalıyor. İki senedir buraya gelirler.
Üst kata çıktılar. Karşılıklı ikişer oda vardı. Toplam dört oda yapıyordu. Arka taraftaki odalar koruluğa ve çiçeklerle dolu bir bahçeye bakıyordu. Yan taraftan şelale de görünüyordu. Ön taraftaki odalar ise tamamen şelaleye karşıydı. Restoran ve pansiyonun bahçesi de cepheden görünüyordu. Ön taraftaki iki oda boştu. Şerif kapıyı açıp kenara çekildi. Son derece sevimli düzenlenmişti odalar. İki tane yatak, başuçlarında birer komodin, bir büyük gardırop, pencerenin kenarında iki koltuk ve bir yuvarlak masa vardı. Pencerenin yanındaki dar kapı küçük bir balkona açılıyordu. Elif hayranlıkla bağırdı:
- Harika, tam istediğimiz gibi bir yer burası.
Arkadaşlarına döndü:
- Kızlar, geceleri sokaklarda dolaşmayacağımıza göre akşam yemeği dâhil olarak tutalım. Bütün gün gezer, akşam döneriz buraya.
Diğer üç kız sevinçle bağrışarak onayladılar bu fikri. Koşar adımlarla alt kata indiler. Gerekli, kayıtlar yapıldı. Şerif memnundu. Neredeyse bütün odaları dolmuştu. En az bir hafta kalacaklardı kızlar.
- Ben garsonu yollayayım, valizlerinizi alsınlar... Yiyecek bir şeyler de hazırlatayım.
Eda ellerini çırptı:
- Çok güzel olacak, bayıldım ben buraya bayıldım...
Kızlar yarım saat içinde yerleşmişlerdi. Hazırlanıp aşağıya indikleri zaman dördünün de keyfine diyecek yoktu. Hemen restoran kısmına geçip suyun kenarında bir masaya yerleştiler. Nazlı elinde menü, bir yandan okuyor bir yandan da konuşuyordu:
- Kurt gibi acıktım yahu, havasından mı suyundan mı nedir. Doymuyor karnım...
Beren gülümsedi muzipçe:
- Ayol havayla suyla ilgisi yok. Sen hiçbir zaman doymadın ki...
Nazlı haykırdı:
- Sen demişsin onu... Uğraşma benimle bak!
Kahkahalar patladı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.